Risale-i Nur, yalnz cüzî bir tahribat ve bir küçük ha-
neyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribat ve slâmiyeti
içine alan ve da¤lar büyüklü¤ünde tafllar bulunan bir
muhit kalay tamir ediyor. Ve yalnz hususî bir kalbi ve
has bir vicdan slaha çalflmyor; belki bin seneden beri
tedarik ve teraküm eden müfsit aletlerle dehfletli rahne-
lenen kalb-i umumîyi ve efkâr- ammeyi ve umumun ve
bahusus avam- müminînin istinatgâhlar olan slâmî
esaslarn ve cereyanlarn ve fleairlerin ksmen krlmasy-
la bozulmaya yüz tutan vicdan- umumiyeyi, Kurânn
icazyla ve genifl yaralarn, Kurânn ve imann ilâçla-
ryla tedavi etmeye çalflyor. Elbette böyle küllî ve deh-
fletli rahnelere ve yaralara hakkalyakin derecesinde, da¤-
lar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve binler tiryak hasiye-
tinde mücerrep ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak ge-
rektir. flte bu zamanda, Kurân- Mücizülbeyann icaz-
manevîsinden çkan Risale-i Nur, o vazifeyi görmekle be-
raber, imann hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve
inkiflafata medar olmufltur ve olmaktadr.
Aziz kardefllerimiz,
Yüzlerce ulemann susturuldu¤u ve dinî neflriyatn
yaptrlmad¤ ve Kurânn hakikatlerini beyan ve tebli¤
etmeye dinen muvazzaf olduklar hâlde cebren yaptrl-
mad¤ ve din adamlarnn imha edilmesi gibi dehfletli ve
tarihin görmedi¤i bir hengâmda, Kurân ve iman ve slâ-
miyeti ykmak plânlarnn tatbik edildi¤i en müthifl bir
devirde ve küfr-i mutlakn ve dinsizli¤in en azgn bir za-
mannda, Bediüzzaman Said Nursî, Kurân ve iman ve
avam- müminîn:
müminlerin
genifl halk tabakas, avam olanla-
r.
Aziz:
izzetli, muhterem, saygn.
bahusus:
hususiyetle, en çok, he-
le.
beyan:
açklama, bildirme, izah.
cebren:
cebirle, zorla, kuvvet kul-
lanarak, mecburî.
cereyan:
akm, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cüzî:
küçük, az.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dinen:
din bakmndan, diyanet
noktasndan, dince.
edviye:
ilâçlar, devalar.
efkâr- amme:
genelin, umumun,
düflünceleri, umuma ait düflünce,
kamuoyu.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hakkalyakin:
imanî meselelerin
hakikatini tam olarak anlama.
hane:
ev.
hasiyet:
bir fleye has özellik, nite-
lik.
hengâm:
zaman, sra.
hüccet:
delil.
hususî:
özel.
icaz:
mucizelik, insanlarn benze-
rini yapmaktan âciz kaldklar fle-
yi yapmak.
icaz- manevî:
manen mucize
olufl.
iman:
inanç, itikat.
imha:
ortadan kaldrma, mahvet-
me.
inkiflafat:
inkiflaflar, açlmalar,
geliflmeler.
slah:
iyi duruma getirme, iyilefl-
tirme, düzeltme.
slâmî:
slâm ile alâkal, slama
ait.
istinatgâh:
dayanak noktas, gü-
venilecek yer.
kala:
büyük hisar.
kalb-i umumî:
umumun kalbi,
genele ait kalp, toplumun duygu-
lar.
ksmen:
ksmî olarak, bir ksm.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
Kurân- Mucizül Beyan:
açkla-
malaryla akllar benzerlerini
yapmaktan aciz brakan Kuran.
medar:
sebep, vesile.
1062 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
mücerrep:
tecrübe edilmifl,
denenmifl.
müfsit:
ifsat eden, bozucu,
bozan.
muhit:
ihata eden, kuflatc.
müthifl:
dehflet veren, ürkü-
ten, dehfletli, korkunç.
muvazzaf:
vazifelendirilmifl,
kendisine görev verilmifl, va-
zifeli.
neflriyat:
yaynlar.
rahne:
zarar, ziyan; gedik, ya-
ra.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
fleair:
dinin alâmetleri, iflaret-
leri.
tahribat:
tahripler, ykp boz-
malar.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tebli¤:
dinî bir emrin kullara
bildirilmesi.
tedarik:
hazrlama, elde bu-
lundurma, sa¤lama.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelifl-
meler, yükselifller.
teraküm:
birikme, y¤lma,
toplanma.
tiryak:
en iyi çare, bafl ilâç.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
umum:
bütün, herkes.
vazife:
görev.
vicdan:
insann içindeki, iyiyi
kötüden ayrabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
vicdan- umumiye:
umumun
vicdan, kammu vicdan.