Arapçaya tercüme ettirmek için büyük slâm âlimlerine
Asa-y Mûsa
mecmuas götürüldü¤ü vakit, okumufllar ve
demifllerdir ki: Bediüzzamann eserlerini ancak kendisi
tercüme edebilir; Risale-i Nurdaki yüksek belâgat ve mi-
silsiz olan fesahat ve icaz tercümede muhafaza etmek-
ten ve onun ilmini ihata etmekten aciziz. Bu suretle o
yüksek âlimler, Üstadmzn faziletini ve Risale-i Nurun
kemalâtn göstermifllerdir.
Bediüzzaman, eserlerinde, hemen bütün büyük müel-
lif ve ediplerden farkl olarak lâfzdan ziyade manaya
ehemmiyet vermifltir. Manay, lâfza feda etmemifl; lâfz
manaya feda etmifltir. Üslûpta okuyucunun bir nevi he-
vesini nazara almamfl, hakikati ve manay esas tutmufl-
tur. Vücuda elbiseyi yaparken vücuttan kesmemifl, elbi-
seden kesmifltir. Risale-i Nurdaki akl, kalbi, ruhu ve vic-
dan celp eden ve hakikate râm eden o lâhî cazibeden-
dir ki, çolu¤u, çocu¤u, genci, ihtiyar, avam, havass o
Nura kofluyorlar ve o cazibedar Nurun pervanesi oluyor-
lar. Bu hakikatin parlak bir misali olarak genifl bir talebe
kütlesi, az zamanda din düflmanlarn titreten bir hale
gelmifltir.
Risale-i Nurun her cihetten oldu¤u gibi edebî cihetten
de kymet ve ehemmiyetini ifade etmek, ediplerin, husu-
san bizlerin bin derece haddinden uzaktr. Bu husustaki
karnca kararnca olan sönük, fakat samimî ve hakikatli
ifadelerimiz, Risale-i Nurdan gördü¤ümüz azim istifade-
ye mukabil sonsuz bir minnet ve flükranmzn ifadesin-
den ibarettir. Yoksa bu mevzularda sahib-i salâhiyet ve
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim adam.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan; cahil halk tabakas.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
belâgat:
söz ve yazda sanatl ve
tesirli ifade; bir fleyde sakl bulu-
nan derin anlam.
cazibe:
cezp edicilik, çekicilik.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
celp:
çekme, çekifl, kendine çek-
mek.
cihet:
yön.
edebî:
edebiyatla ilgili, edebiyata
ait.
edib:
edebiyatç, edebiyatla mefl-
gul olan.
ehemmiyet:
önem, de¤er, ky-
met.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
fedâ:
u¤runa verme.
fesahat:
ahenk ve uyum yönün-
den kusursuz olma.
hakikat:
gerçek, esas.
havas:
bilgi ve yaflayflça üstün
olanlar, önde gelenler.
heves:
bir fleye karfl duyulan is-
tek, arzu.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ibaret:
meydana gelen, oluflan.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
ihata:
kuflatma, içine alma.
lâhî:
Allahla ilgili, Cenab- Hakka
dair.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
kymet:
de¤er.
lâfz:
söz, kelime.
mecmua:
toplanp, biriktirilmifl,
1068 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
düzenlenmifl yazlarn hepsi.
mevzu:
konu.
minnet:
bir iyilik karflsnda
yük altnda kalma, kendini
manevî olarak borçlu hisset-
me.
misal:
örnek.
misil:
benzer, efl.
müellif:
eser telif eden, ya-
zan.
muhafaza:
koruma.
mukabil:
karfllk.
nazar:
bakfl, dikkat.
nevî:
çeflit, tür.
pervane:
frldak, çark.
râm:
teslim olmufl, itaat
eden, boyun e¤mifl, emrine
girmifl.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
ruh:
dirilik kayna¤, hayatn
temeli ve sebebi olan manevî
varlk.
sahib-i salâhiyet:
Yetki sahi-
bi, yetkili kifli.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
flükran:
iyili¤e karfl gösteri-
len iyi tavr, gönül borcu, min-
nettarlk.
suret:
biçim, flekil, tarz.
talebe:
ö¤renci.
Üslûp:
ifade yolu, kendine
has ifade veya yaz tarz.
vicdan:
insann içindeki, iyiyi
kötüden ayrabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
ziyade:
fazla, fazlasyla.