Tarihçe-i Hayat - page 1068

Arapçaya tercüme ettirmek için büyük ‹slâm âlimlerine
Asa-y› Mûsa
mecmuas› götürüldü¤ü vakit, okumufllar ve
demifllerdir ki: “Bediüzzaman’›n eserlerini ancak kendisi
tercüme edebilir; Risale-i Nur’daki yüksek belâgat› ve mi-
silsiz olan fesahat ve icaz› tercümede muhafaza etmek-
ten ve onun ilmini ihata etmekten aciziz.” Bu suretle o
yüksek âlimler, Üstad›m›z›n faziletini ve Risale-i Nur’un
kemalât›n› göstermifllerdir.
Bediüzzaman, eserlerinde, hemen bütün büyük müel-
lif ve ediplerden farkl› olarak lâf›zdan ziyade manaya
ehemmiyet vermifltir. Manay›, lâfza feda etmemifl; lâfz›
manaya feda etmifltir. Üslûpta okuyucunun bir nevi he-
vesini nazara almam›fl, hakikati ve manay› esas tutmufl-
tur. Vücuda elbiseyi yaparken vücuttan kesmemifl, elbi-
seden kesmifltir. Risale-i Nur’daki akl›, kalbi, ruhu ve vic-
dan› celp eden ve hakikate râm eden o ‹lâhî cazibeden-
dir ki, çolu¤u, çocu¤u, genci, ihtiyar›, avam›, havass› o
Nura kofluyorlar ve o cazibedar Nurun pervanesi oluyor-
lar. Bu hakikatin parlak bir misali olarak genifl bir talebe
kütlesi, az zamanda din düflmanlar›n› titreten bir hale
gelmifltir.
Risale-i Nur’un her cihetten oldu¤u gibi edebî cihetten
de k›ymet ve ehemmiyetini ifade etmek, ediplerin, husu-
san bizlerin bin derece haddinden uzakt›r. Bu husustaki
kar›nca karar›nca olan sönük, fakat samimî ve hakikatli
ifadelerimiz, Risale-i Nur’dan gördü¤ümüz azim istifade-
ye mukabil sonsuz bir minnet ve flükran›m›z›n ifadesin-
den ibarettir. Yoksa bu mevzularda sahib-i salâhiyet ve
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim adam›.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan; cahil halk tabakas›.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
belâgat:
söz ve yaz›da sanatl› ve
tesirli ifade; bir fleyde sakl› bulu-
nan derin anlam.
cazibe:
cezp edicilik, çekicilik.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
celp:
çekme, çekifl, kendine çek-
mek.
cihet:
yön.
edebî:
edebiyatla ilgili, edebiyata
ait.
edib:
edebiyatç›, edebiyatla mefl-
gul olan.
ehemmiyet:
önem, de¤er, k›y-
met.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
fedâ:
u¤runa verme.
fesahat:
ahenk ve uyum yönün-
den kusursuz olma.
hakikat:
gerçek, esas.
havas:
bilgi ve yaflay›flça üstün
olanlar, önde gelenler.
heves:
bir fleye karfl› duyulan is-
tek, arzu.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ibaret:
meydana gelen, oluflan.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
ihata:
kuflatma, içine alma.
‹lâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-› Hakka
dair.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
k›ymet:
de¤er.
lâf›z:
söz, kelime.
mecmua:
toplan›p, biriktirilmifl,
1068 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
düzenlenmifl yaz›lar›n hepsi.
mevzu:
konu.
minnet:
bir iyilik karfl›s›nda
yük alt›nda kalma, kendini
manevî olarak borçlu hisset-
me.
misal:
örnek.
misil:
benzer, efl.
müellif:
eser telif eden, ya-
zan.
muhafaza:
koruma.
mukabil:
karfl›l›k.
nazar:
bak›fl, dikkat.
nevî:
çeflit, tür.
pervane:
f›r›ldak, çark.
râm:
teslim olmufl, itaat
eden, boyun e¤mifl, emrine
girmifl.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
ruh:
dirilik kayna¤›, hayat›n
temeli ve sebebi olan manevî
varl›k.
sahib-i salâhiyet:
Yetki sahi-
bi, yetkili kifli.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
flükran:
iyili¤e karfl› gösteri-
len iyi tav›r, gönül borcu, min-
nettarl›k.
suret:
biçim, flekil, tarz.
talebe:
ö¤renci.
Üslûp:
ifade yolu, kendine
has ifade veya yaz› tarz›.
vicdan:
insan›n içindeki, iyiyi
kötüden ay›rabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
1...,1058,1059,1060,1061,1062,1063,1064,1065,1066,1067 1069,1070,1071,1072,1073,1074,1075,1076,1077,1078,...1390
Powered by FlippingBook