ÜSTADIN ZYARETÇLERE DAR
BR MEKTUBU
Umum dostlarma, hususan ziyaretçilere bir özrümü
beyan etmeye mecbur oldum.
Ekser hayatm inzivada geçti¤i gibi, otuz-krk senedir
tarassud ve taarruza maruz kald¤mdan, zaruretsiz soh-
bet etmekten çekinip tevahhufl ediyordum. Hem, eski-
den beri manevî ve maddî hediyeler bana a¤r geliyordu.
Hem, flimdi ziyaretçiler, dostlar ço¤almfl, hem manevî
mukabele lâzm gelmifl. fiimdi maddî bir lokma hediye
beni hasta etti¤i gibi; manevî bir hediye olan ziyaret et-
mek, görüflmek, hususan baflka yerlerden musafaha için
zahmet edip gelmek ziyareti dahi ehemmiyetli bir hedi-
ye-i maneviyedir. Ona mukabele edemiyorum; hem de
ucuz de¤il, manen pahaldr. Ben kendimi o hürmete lâ-
yk görmüyorum, manen mukabele de edemiyorum.
Onun için flimdilik aynen maddî hediye gibi, bir ihsan-
lâhî olarak bana manevî hediye gibi olan sohbetten, za-
ruret olmadan, men edildim. Baz beni hasta eder; mad-
dî hediyenin tam mukabilini vermedi¤im vakit beni has-
ta etti¤i gibi. Onun için hatrnz krlmasn, gücenmeyi-
niz.
Risale-i Nuru okumak on defa benimle görüflmekten
daha kârldr. Zaten benimle görüflmek ahiret, iman,
Kurân hesabnadr. Dünya ile alâkam kesti¤im için dün-
ya hesabna görüflmek manaszdr. Ahiret, iman, Kurân
için ise, Risale-i Nur daha bana ihtiyaç brakmamfl. Hat-
ta hizmetimdeki has kardefllerimle de zaruret olmadan
ahiret:
dünya hayatndan sonra
bafllayp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
beyan:
açklama, bildirme, izah.
Dair:
alakal, ilgili.
ehemmiyetli:
önemli.
Ekser:
pek çok.
hâs:
ileri gelen, seçkin olan.
hediye-i maneviye:
manevî he-
diye.
hürmet:
sayg.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihsan- lâhî:
lâhî ihsan; Cenab-
1076 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
Hakkn mahlûkatna ihsan et-
ti¤i bütün nimetler, ikramlar,
hediyeler, ba¤fllar.
iman:
inanç, itikat.
inziva:
bir köfleye çekilme,
tek baflna yaflama, dünya ifl-
lerinden vaz geçme, dünya-
dan el-etek çekme.
maddî:
madde ile alakal, cis-
manî.
manen:
mana bakmndan,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
maruz:
bir fleyin etkisi ve te-
siri altnda bulunma.
men:
yasak etme, engelleme.
mukabele:
karfllk verme,
karfllama.
musâfaha:
selam vermek ve
sevgisini göstermek üzere
birbirine el uzatma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
taarruz:
saldrma, sataflma,
iliflme.
tarassut:
gözetme, göz altn-
da tutma.
tevahhufl:
yalnzlaflma, vah-
flileflme, yabanclaflma.
umum:
bütün.
zahmet:
sknt, eziyet, me-
flakkat.
zaruret:
zorunluluk, mecburi-
yet.