Meselâ, Hindistanda sormufllar: Bediüzzaman nasl
bir kimsedir?
Cevaben denilmifl ki: Hasta, garip, fakir, mazlum,
hediye ve sadakalar kabul etmeyen ve hâlen de çekmek-
te oldu¤u o kadar zulümlere ra¤men altmfl senedir dava-
sndan vazgeçmeyen bir ihtiyardr.
Onlar da, Öyleyse o hakikat söylüyor ve küfr-i mut-
laka, dinsizlere, zndklara boyun e¤miyor, riyakârlk et-
miyor, dalkavukluk yapmyor ve Kurân ve slâmiyete te-
sirli ve küllî bir hizmet yapyor ki, onlar da ona zulüm et-
mifller demifller.
Üstadmz Bediüzzaman hakknda, takdirkâr ve fazilet-
perver zatlarn takdirleri bir senadan ibaret de¤ildir, bir vâ-
kadr; fiiliyat ve icraatnn belki yüzden birisini, ksaca âci-
zâne ve noksan bir tarzda nakletmektir. Hem bu mevzû-
da Risale-i Nur Talebelerinin takdirkâr makale, mektup ve
fkralar bir medih de¤ildir; belki Üstadmzn dinî hizmeti-
ni hedef tutan, flahsna taarruz eden vicdansz ve insafsz
din düflmanlarna karfl müsbet bir müdafaadr.
(HAfiYE)
HAfiYE:
ns ve cin fleytanlar ve dinsizlerin bir desisesi de budur ki: Ba-
zen derler ve dedirtirler: Üstadnz flahsna kymet vermiyor; siz ise onun
hakknda takdirkâr mektuplar yazp, Üstadnzn rzasna uygun hareket
etmiyorsunuz. flte onlar, Risale-i Nur ve Üstadmz slâmiyet düflmanla-
rna karfl müspet ve nezih bir tarzda müdâfaa etmekten men etmek için
safdillik damarlarndan istifade ile böyle bir fikir ve mugalâta ile Nur Ta-
lebelerini aldatmaya, i¤fal etmeye çalflrlar. Evet, Üstadmz Bediüzza-
man, ihlâsnn iktizas olarak flahsna kymet vermeyebilir. Bu hal, Üsta-
dmzdaki yüksek bir kemalât ve âlî bir seciyenin timsalidir. O, flahsna ne
kadar kymet vermiyorsa, bizim onda milyarlar derece fazla kymet ve
âcizâne:
âciz ve güçsüz bir flekil-
de.
Cevaben:
cevap olarak, karfllk
fleklinde.
dalkavuk:
kendisine çkar ve ya-
rar sa¤layacak olan kimselere
aflr sayg ve hayranlk göstere-
rek yaranmak isteyen kimse.
faziletperver:
fazilet sever, fazi-
let sahibi.
fiiliyat:
fiil olarak gerçeklefltirilen
fleyler, yaplanlar.
fkra:
gazetelerde gündelik olay-
lar hakknda yazlan köfle yazs.
garip:
gurbette, kendi memleke-
tinin dflnda bulunan, yabanc.
hakikat:
gerçek.
hâlen:
flimdiki hâlde, flu anda.
hafliye:
dipnot.
ibaret:
meydana gelen, oluflan.
1070 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkar.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
mazlum:
zulüm görmüfl, hak-
szl¤a u¤ramfl.
medih:
övmek.
meselâ:
örne¤in.
mevzu:
konu.
müdafaa:
savunma.
müspet:
olumlu.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü,
sahtekâr.
sadaka:
Allah rzas için ihti-
yaç sahibi fakirlere yaplan
yardm.
senâ:
methetme, övme.
taarruz:
saldrma, sataflma,
iliflme.
takdir:
kymet verme, be¤en-
me.
takdirkâr:
be¤enip alkflla-
yan, takdir eden.
talebe:
ö¤renci.
tarz:
biçim, flekil.
vaka:
olay.
vicdan:
insann içindeki, iyiyi
kötüden ayrabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
zat:
kifli, flahs.
zndk:
Allaha ve ahirete
inanmayan, Allah inkâr
eden, imansz, münkir.
zulüm:
hakszlk, eziyet, ifl-
kence.