Bu harikulâde eserlerdir ki, bu vatan ve milleti dinsiz-
lik ve komünistlikten muhafaza etmifltir. Hem, fleair-i s-
lâmiyenin cebren kaldrld¤ ceberut devrinde, dünya ha-
tr için kendini mecbur zannederek o kudsî fleairden fe-
dakârlk yapanlarn ve din zararna hareket edenlerin ve
slâmiyete muhalif fetvalara ve bidalara mecbur edilen-
lerin çoklu¤u zamannda Bediüzzaman, ne lisan- hâlin-
de, ne lisan- kàlinde ve ne de fiiliyatnda o kadar zulüm-
ler çekti¤i ve idamlarla tehdit edildi¤i hâlde, en küçük bir
de¤ifliklik bile yapmamfltr. Bilakis,
Ecel birdir, tagayyür
etmez... Ölüm, bu âlem-i fenâdan âlem-i bekaya ve
âlem-i nura gitmek için bir terhistir
deyip, mücadeleye
atlmfl; bidalar tantan ve durduran ve fleair-i slâmiyeyi
muhafaza eden ve sünnet-i seniyeyi ihya eden eserleri
perde altnda otuz seneden beri neflretmifl ve muhitinde,
âdeta Devr-i Saadetin bir cilvesini yaflatmfltr. Bir sün-
net-i seniyeye muhalif hareket etmemek için, iflkenceli
bir inzivay ihtiyar etmifltir. Otuz seneden beri milyonla-
ra hükmeden dinsiz ve emsalsiz bir istibdad- mutlak, Be-
diüzzaman hiçbir cihetten hiçbir vakit hükmü altna ala-
mamfl, bilakis zalim müstebitler ona ma¤lûp olmufllardr.
Risale-i Nur, taklidî iman tahkikî imana çevirip, iman
kuvvetlendirip, iki cihann saadetini kazandrp, hüsn-i
hatimeyi netice verir. En büyük dinsiz feylesoflar da il-
zam etmifltir. Risale-i Nurun bir hususiyeti de fludur ki:
Di¤er mütekellimîne muhalif olarak, ehl-i dalâletin men-
filiklerini zikretmeden, yalnz müsbeti ders vererek, yara
yapmakszn tedavi etmesidir. Bu itibarla bu zamanda
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
âlem-i fenâ:
fenâ âlemi, gelip ge-
çici, fânî âlem.
âlem-i nur:
nur âlemi, aydnlk
âlemi.
bida:
dinin aslna uymayan adet
ve uygulamalar..
bilâkis:
aksine, tersine.
ceberut:
zorlama, diktatörlük.
cebren:
cebirle, zorla, kuvvet kul-
lanarak, mecburî.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli, görüntü.
Devr-i Saadet:
saadet devri; Re-
sulullahn yaflad¤ devre verilen
isim.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çkanlar, azgn ve sapkn kimse-
ler.
emsalsiz:
benzersiz.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fetva:
slamda bir mesele hak-
knda dinî meselelere tam vâkf
yetkili kimseler tarafndan verilen
fleri hüküm.
feylesof:
sapk fikirli, felsefe ile
u¤raflan.
fiiliyat:
fiil olarak gerçeklefltirilen
fleyler, yaplanlar.
harikulâde:
ola¤anüstü.
hükmetme:
hakim olma, iflleme.
hüküm:
hakimiyet, nüfuz, ku-
manda.
hüsn-i hatime:
iman ile ahirete
gitmek, kelime-i flehadet söyle-
yerek ölmek.
hususîyet:
hususîlik, ayrc özel-
lik.
ihya:
canlandrma, diriltme, ha-
yat verme.
ilzam:
susturma, cevap veremez
hâle getirme.
inziva:
bir köfleye çekilme, tek
baflna yaflama, dünya ifllerinden
vaz geçme, dünyadan el-etek
çekme.
istibdat- mutlak:
hiç bir hak ve
hürriyeti tanmayan tam bask,
tam diktatörlük.
komünist:
bütün mallarn ortak-
lafla kullanld¤ ve özel mülkiye-
tin olmad¤ iddiasnda bulunan
düzen in mensubu olan kimse.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
lisan- kal:
söz ile anlatlan mana,
1064 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
konuflma dili.
menfi:
olumsuz, müspet ol-
mayan.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düflünceye karfl zt dü-
flüncede bulunan.
muhalif:
zt, karflt, aykr.
muhit:
yöre, çevre.
müspet:
olumlu.
müstebit:
zulüm ve baskda
bulunan, zorba.
mütekellimîn:
kelâm âlimle-
ri, kelâmclar.
neflr:
kitap basma, çkarma;
herkese duyurma, yayma.
saadet:
mutluluk.
fleair:
dinin alâmetleri, iflaret-
leri.
fleair-i slâmiye:
slâma ait
iflaretler, slâma sembol ol-
mufl ifl ve ibadetler.
Sünnet-i Seniye:
Hz. Muham-
medin (a.s.m.) yüce sünneti;
yüksek hâl, söz, tavr ve tas-
vipleri.
tagayyür:
de¤iflme, baflkalafl-
ma.
tahkikî:
arafltrma ve incele-
me ile ilgili, inand¤ fleylerin
asln, esasn bilerek inanma.
taklidî:
taklitle yaplan.
tehdit:
korkutma, gözda¤
verme.
terhis:
izin verme, serbest b-
rakma, salverme.
zalim:
zulmeden, acmasz ve
haksz davranan.
zikr:
anma, bildirme.
zulüm:
hakszlk, eziyet, ifl-
kence.