alet yapma. Tâ ki, imana muhtaç olanlar anlasnlar ki,
yalnz hakikat konufluyor. Nefsin evham, fleytann desi-
seleri kalmasn, sussun.
flte Nur Risalelerinin, büyük denizlerin büyük dalgala-
r gibi, gönüller üzerinde husule getirdi¤i heyecann kalp-
lerde ve ruhlarda yapt¤ tesirin srr budur, baflka bir fley
de¤il. Risale-i Nurun bahsetti¤i hakikatlerin aynn bin-
lerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha beli¤âne neflret-
tikleri hâlde, yine küfr-i mutlak durduramyorlar. Küfr-i
mutlakla mücadelede, bu kadar a¤r flerait altnda, Risa-
le-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun srr iflte
budur. Said yoktur. Saidin kudret ve ehliyeti de yoktur.
Konuflan yalnz hakikattir, hakikat-i imaniyedir.
Madem ki, nur-i hakikat, imana muhtaç gönüllerde te-
sirini yapyor; bir Said de¤il, bin Said feda olsun. Yirmi
sekiz sene çekti¤im eza ve cefalar, maruz kald¤m iflken-
celer, katland¤m musibetler hep helâl olsun. Bana zul-
medenlerin, beni kasaba kasaba dolafltranlara, hakaret
edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyen-
lere, zindanlarda bana yer hazrlayanlara hepsine hakk-
m helâl ettim.
Âdil kadere de derim ki: Ben, senin bu flefkatli tokat-
larna müstahak idim. Yoksa, herkes gibi gayet meflru ve
zararsz olan bir yol tutarak flahsm düflünseydim, maddî,
manevî füyuzat hislerimi feda etmeseydim iman hizme-
tinde bu büyük manevî kuvveti kaybedecektim. Ben,
maddî ve manevî her fleyimi feda ettim, her musibete
Âdil:
adaletli olan, do¤ruluk gös-
teren.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim adam.
beli¤âne:
beli¤cesine, düzgün ve
fasih olarak, belâgatli olana yara-
flr tarzda.
cefa:
eziyet, sknt, zulüm.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
ehliyet:
salâhiyet, yetki.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
eza:
eziyet, incitme, can yakma.
fedâ:
u¤runa verme, kurban ol-
ma.
füyuzat:
feyizler, manevî bolluk
ve bereketler, inayetler.
gayet:
son derece.
hakaret:
sayg göstermeme, al-
çak görme, afla¤lama.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat- imaniye:
imana ait
olan gerçek.
husûl:
olma, meydana gelme.
iman:
inanç, itikat.
ittiham:
suç altnda bulunma,
töhmetli olma.
kader:
lahî hüküm; Cenab-
Hakkn takdir ve tayin etmesi.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
1052 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
maddî:
madde ile alakal, cis-
manî.
Madem:
...den dolay, böyle
ise.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
maruz:
bir fleyin etkisi ve te-
siri altnda bulunma.
meflru:
fleriata uygun, fleri-
atn müsaade etti¤i fley.
mücadele:
bir gayeye ulafl-
mak için gösterilen ferdî veya
toplu çaba.
musibet:
felaket, bela.
müstahak:
hak eden, hak et-
mifl.
muvaffak:
baflarmfl, baflarl.
Nefs:
kötü vasflar kendisin-
de toplayan hayrl ifllerden
alkoyan güç.
neflr:
kitap basma, çkarma;
herkese duyurma, yayma.
nur-i hakikat:
hakikat nuru,
gerçe¤in aydnl¤.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
ruh:
dirilik kayna¤, hayatn
temeli ve sebebi olan manevî
varlk.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfllksz
merhamet.
flerait:
flartlar.
sr:
gizli hakikat, bir fleyin dik-
kat ve tecrübe ile anlafllan
en ince yan.
zindan:
hapishane.
zulüm:
hakszlk, eziyet, ifl-
kence.