Tarihçe-i Hayat - page 1050

Bana isnat ettikleri suçun asl› esas› olmad›¤›n› nihayet
kendileri de anlad›lar. Onlar, bu ittiham› kasten mi yap-
t›lar; yoksa bir vehme mi kap›ld›lar? ‹ster kas›t olsun is-
ter vehim olsun, benim böyle bir suçla münasebet ve alâ-
kam olmad›¤›n› kemal-i kat’iyetle yakinen ve vicdanen
biliyorum! Dini siyasete alet edecek bir adam olmad›¤›-
m› bütün insaf dünyas› da biliyor! Hatta beni buu suçla
ittiham edenlerde biliyorlar. O hâlde neden bana bu zul-
mü yapmakta ›srar edip durdular? Neden ben suçsuz ve
masum oldu¤um hâlde böyle devaml› bir zulme muannit
bir iflkenceye maruz kald›m? Neden bu musibetlerden
kurtulamad›m? Bu ahval, adalet-i ‹lâhiyeye muhalif düfl-
mez mi?
Bir çeyrek as›rd›r bu suallerin cevaplar›n› bulam›yor-
dum; üzülüyordum, muztarip oluyordum. Bana zulüm ve
iflkence yapt›klar›n›n hakikî sebebini flimdi bildim. Ben
kemal-i teessürle söylerim ki, benim suçum, hizmet-i
Kur’âniyemi maddî manevî terakkiyat›ma, kemalât›ma
alet yapmakm›fl. fiimdi bunu anl›yorum, hissediyorum.
Allah’a binlerle flükrediyorum ki; uzun seneler ihtiyar›m
haricinde olarak, hizmet-i imaniyemi maddî ve manevî
kemalât ve terakkiyat›ma, azaptan, Cehennemden kur-
tulmakl›¤›ma, hatta saadet-i ebediyeme vesile yapmakl›-
¤›ma, yahut herhangi bir maksada alet yapmakl›¤›ma
manevî gayet kuvvetli mânialar beni men ediyordu.
Bu derunî hisler ve ilhamlar, beni hayretler içinde b›-
rak›yordu. Herkesin hoflland›¤› manevî makamat› ve uh-
revî saadetleri a’mal-i saliha ile kazanmak ve bu yola
adalet-i ‹lahiye:
Allah’›n adaleti.
ahval:
haller, durumlar.
alâka:
ilgi, iliflki, yak›nl›k.
a’mal-i saliha:
salih ameller, Al-
lah’›n r›zas›na uygun yap›lm›fl iyi
ve hay›rl› ifller.
asr:
yüzy›l.
azap:
eziyet, iflkence; büyük s›-
k›nt›, fliddetli ac›.
derunî:
içten, gönülden, kalpten,
iç tarafa ait, içle ilgili.
gayet:
son derece.
hakikî:
gerçek.
hariç:
d›flar›.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlafl›lmas›na
hizmet etme.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzular›na göre hareket etme.
ilham:
içe, gönüle do¤ma, kalbe
gelme, gönle do¤an fley.
iflkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî s›k›nt›, eziyet.
isnâd:
dayand›rma, mal etme, bir
fleyi bir kimseye ait gösterme.
ittiham:
suç alt›nda bulu›nma,
töhmetli olma.
kasten:
bile bile, isteyerek, kas›t-
l› olarak.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
kemal-i kat’iyet:
kesinli¤in tam
oluflu, tam bir kesinlik.
kemal-i teessür:
tam bir üzüntü.
1050 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
maddî:
madde ile alâkal›.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mânia:
meneden fley, engel,
özür, zorluk.
maruz:
bir fleyin etkisi ve te-
siri alt›nda bulunma.
masum:
suçsuz, günahs›z,
saf, temiz.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
muannit:
inatç›, ayak dire-
yen.
muhalif:
z›t, ayk›r›.
münasebet:
ilgi, iliflki, ba¤.
musibet:
felaket, bela.
muzdarip:
izt›rab›, s›k›nt›s›
olan, ›zd›rap çeken, ç›rp›n›p
duran, s›k›nt›l›.
nihayet:
en sonunda.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonu ol-
mayan, sonsuz mutluluk.
sual:
soru.
flükür:
Allah’›n nimetlerine
karfl› memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’› hamd etme.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelifl-
meler, yükselifller.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
vehim:
zan, flüphe, yanl›fl ve
esass›z düflünce.
vesile:
arac›, vas›ta.
vicdanen:
vicdanca, vicdan
bak›m›ndan, içten, yürekten.
yakînen:
yakîn olarak, flüp-
heye düflmeden bilme.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, ifl-
kence.
1...,1040,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049 1051,1052,1053,1054,1055,1056,1057,1058,1059,1060,...1390
Powered by FlippingBook