Risale-i Nur dairesi, vücud-i manevîsi hükmünde oldu-
¤undan, her iki vücudundaki ztrap flediddir. Gerçi tale-
belerinin dualar ve neflr-i envar- imaniye o ztrabna bir
merhem ve deva ise de, yine de pek vâsi flefkati itibary-
la zaman zaman ztrâb fliddetlenmektedir. Bu itibarla,
tebdil-i havaya çok muhtaçtr. Bir yerde fazla kalamyor.
Tebdil-i havaya çkt¤ zaman hastal¤ ksmen azalyor,
rahat nefes alabiliyor.
Üstad, Risale-i Nur kesretle intiflar etti¤inden ve her
yerde pek çok Nur Talebeleri mevcut oldu¤undan halk-
larla konuflmay tamamyla terk etmifltir. Risale-i Nur,
benimle sohbetten on derece ziyade faydaldr deyip,
ziyaretçi de kabul etmemektedir. Hatta yanndaki talebe-
leriyle dahi zarûret halinde konuflmaktadr.
Artk hayatnn son safhasna geldi¤ini söylemekte,
daima içinde yaflad¤ ay çkarabilece¤inden flüphe eder
bir vaziyette ecelini beklemektedir. Nurlarn neflriyatn-
dan memnun ve müteflekkirdir. Millet ve devletçe slâmi-
yet ve saadet yolunda atlan her adm takdir ve tasviple
karfllamakta; hak yolunda yürüyen, slâmî fleairi ihya
edenlere dua etmektedir. Ayn zamanda, âlem-i slâmn
maddeten ve manen selâmet ve saadetini dilemekle ve
bu yolda giriflilen dahil ve hariçteki gayretlerden hadsiz
derecede sevinç ve memnuniyet duymaktadr.
Risale-i Nuru Kurân- Hakîmin bu zamana mahsus
bir mucizesi bilmekte, bu vatan komünizm tehlikesin-
den Risale-i Nurdaki hakikat-i Kurâniye muhafaza etti-
¤ini beyan etmekte ve âlem-i slâmla hakikî kardeflli¤e ve
TARHÇE- HAYATI
| 1041
I
SPARTA
H
AYATI
manen:
mana bakmndan, ma-
naca.
medar:
sebep, vesile.
memnuniyet:
memnunluk, se-
vinçli olufl.
menfaattar:
menfaat ve fayda
gören.
mucize:
benzerini yapmaktan
insanlarn aciz kald¤ fley.
muhafaza:
koruma.
müteflekkir:
teflekkür eden.
neflr:
kitap basma, çkarma; her-
kese duyurma, yayma.
neflriyat:
yaynlar.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
saadet:
mutluluk.
safha:
devre, merhale.
fleair:
dinin alâmetleri, iflaretleri.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
lufl, korku ve endifleden uzak ol-
ma.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete ait.
takdir:
kymet verme, be¤enme.
talebe:
ö¤renci.
tasvip:
münasip görme, uygun
bulma, uygun sayma.
teflrif:
flereflendirme; büyük biri-
nin bir yere gitmesi veya bir yer-
den gelmesi.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
uhuvvet:
kardefllik, din kardeflli-
¤i.
vaziyet:
durum.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
ziyade:
fazla, fazlasyla.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
beyan:
açklama, bildirme,
izah.
dahil:
iç, içerisi.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
ecel:
her canlnn Allah tara-
fndan takdir edilen ölüm
vakti.
elzem:
daha (en, pek) lâzm,
lüzumlu, gerekli.
evvel:
önce.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hâk:
do¤ru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i Kurâniye:
Kurân-
n hakikati, Kurânn ifade et-
ti¤i gerçek.
hakikî:
gerçek.
hariç:
dflar.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihya:
canlandrma, diriltme,
hayat verme.
infla:
yapma, bina etme, kur-
ma.
intiflar:
yaylma, yaygnlafl-
ma, neflrolunma.
slâmî:
slâm ile alâkal, sla-
ma ait.
ittifak:
birleflme, fikir birli¤i
etme.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kesret:
çokluk.
komünizm:
bütün mallarn
ortaklafla kullanld¤ ve özel
mülkiyetin olmad¤ iddiasn-
da bulunan düzen.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve
suresinde saysz hikmet ve
faydalar bulunan Kurân.
maddeten:
maddî olarak.