defa da, yine, uzun bir müfarakattan sonra tekrar Üsta-
da kavuflmann sürûru içinde, Hâlk- Rahmana secde-i
flükrana kapanyordu. Üstat, o mübarek çnar a¤acna
sarlmfl, yanndaki talebelerine ve ahaliye kendisini yal-
nz brakmalarn söylemiflti. Zaten göz yafllarn tutam-
yordu. Sonra, Nur Dershanesi olan odasna girdi ve iki
saat kadar kald. Hazin a¤layfl dflardan iflitiliyordu.
Evet, flüphesiz, rahmet-i lâhiyenin nihayetsiz tecellile-
rine mazhard. Bir zamanlar fiarkî Anadoludan Isparta
havalisine sürülmüfltü; Ispartadan da, da¤lar arasndaki
Barla nahiyesine nefyedilmiflti. Burada ölüp gidecekti.
Eski tarihçe-i hayatnn flehâdetiyle çok kahraman ve fe-
dakâr olan bu zat, do¤rudan do¤ruya Kurân- Hakîmin
hakikatlerini benimseyen, ferdî ve millî saadeti, slâmiyet
hakikatlerine sarlmakta gören ve bunu haykran ve de-
lâil-i akliye ile ilim meydanna çkan bir kimse idi.
Üç devir geçirmifl, cebbar kumandanlara boyun e¤-
memifl, kudsî davasndan dönmemifl; yaralanmfl, zehir-
lenmifl, ölmemifl; da¤lar gibi hâdiselerin dalgalarndan
ylmamflt.
Milletleri, kavimleri içine alan, zihniyet ve telâkkileri
de¤ifltiren asr- hâzrn cereyanlar, bu zat Kurân ve
iman davasndaki yolundan çevirememiflti. O, ruhunda-
ki flecaat-i imaniye ile katî inanyordu ki, dava etti¤i ha-
kikat bir gün milletçe benimsenecek; bir Said, binler, bel-
ki yüz binler Said olacak. nsanlk camiasnda, neflretti¤i
hakaik- imaniyenin fütûhât ve inkiflaf bafllayacak ve
TARHÇE- HAYATI
| 1039
I
SPARTA
H
AYATI
lenme.
millî:
millete ait, ulusal.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müfarakat:
uzaklaflma, ayrlk.
nahiye:
idarî teflkilâtlanmada ka-
za ile köy arasndaki kademe; bu-
cak.
nefy:
sürgün etme, cezalandra-
rak baflka bir yerde ikamet etme-
ye mecbur etme.
neflr:
kitap basma, çkarma; her-
kese duyurma, yayma.
nihayetsiz:
sonsuz, snrsz.
rahmet-i lâhîye:
Allahn sonsuz
rahmeti, lâhî rahmet.
ruh:
dirilik kayna¤, hayatn te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lk.
saadet:
mutluluk.
flahadet:
flahit olma, flahitlik, ta-
nklk.
fiarkî:
do¤u, flark ile ilgili.
flecaat-i imaniye:
imandan gelen
cesaret, kahramanlk.
secde-i flükran:
flükür secdesi,
flükretmek maksadyla yaplan
secde.
sürur:
sevinç, mutluluk.
talebe:
ö¤renci.
tarihçe-i hayat:
bir fleyin veya
insann do¤umdan ölüme kadar
baflndan geçen fleyler, biyografi.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
telâkki:
anlama, anlayfl.
zat:
kifli, flahs.
zihniyet:
kafa yaps, düflünce
flekli.
ahali:
halk.
asr- hazr:
flimdiki asr.
camia:
topluluk, cemiyet,
zümre.
cebbar:
zorba.
cereyan:
akm, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
delâil-i akliye:
akl ile bulu-
nan deliller, akla ait deliller,
aklla anlafllabilen deliller.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
ferdî:
flahsî, bireysel.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
hâdise:
olay.
hakaik- imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâlk- Rahman:
yarattklar-
nn rzkn veren merhametli
yaratc, Allah.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
Hazîn:
hüzünlü, ackl.
ilim:
bilgi, marifet.
iman:
inanç, itikat.
inkiflaf:
ortaya çkma, gelifl-
me.
katî:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan.
kavim:
millet; aralarnda dil,
âdet, örf, kültür birli¤i olan in-
san toplulu¤u.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kumandan:
komutan.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve
suresinde saysz hikmet ve
faydalar bulunan Kurân.
mazhar:
bir fleyin çkt¤ gö-
ründü¤ü yer; nail olma, fleref-