Tarihçe-i Hayat - page 1051

müteveccih olmak, hem meflru hakk› oldu¤u, hem de hiç
kimseye hiçbir zarar› bulunmad›¤› hâlde, ben ruhen ve
kalben men ediliyordum. R›za-i ‹lâhîden baflka, f›trî vazi-
fe-i ilmiyenin sevkiyle, yaln›z ve yaln›z imana hizmet
hususu bana gösterildi. Çünkü, flimdi bu zamanda, hiç-
bir fleye alet ve tâbi olmayan ve her gayenin fevkinde
olan hakaik-› imaniyeyi f›trî ubudiyetle bilmeyenlere ve
bilmek ihtiyac›nda olanlara tesirli bir surette bildirmek,
bu keflmekefl dünyas›nda iman› kurtaracak ve muannit-
lere kat’î kanaat verecek bir tarzda, yani hiçbir fleye alet
olmayacak bir tarzda, bir Kur’ân dersi vermek lâz›md›r
ki, küfr-i mutlak› ve mütemerrit ve inatç› dalâleti k›rs›n;
herkese kat’î kanaat verebilsin.
Bu kanaat de, bu zamanda, bu flerait dahilinde, dinin
hiçbir flahsî, uhrevî ve dünyevî, maddî ve manevî bir fle-
ye alet edilmedi¤ini bilmekle husule gelebilir. Yoksa, ko-
mitecilik ve cemiyetçilikten tevellüt eden dehfletli dinsiz-
lik flahsiyet-i maneviyesine karfl› ç›kan bir flah›s, en bü-
yük manevî bir mertebede bulunsa, yine vesveseleri bü-
tün bütün izale edemez. Çünkü, imana girmek isteyen
muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki, “O flah›s, dehas›y-
la, harika makam›yla bizi kand›rd›.” Böyle der ve içinde
flüphesi kal›r.
Allah’a binlerce flükürler olsun ki, yirmi sekiz senedir
dini siyasete alet ittiham› alt›nda, Kader-i ‹lâhî ihtiyar›m
haricinde dini hiçbir flahsî fleye alet etmemek için beflerin
zalimâne eliyle mahz-› adalet olarak beni tokatl›yor, ikaz
ediyor. “Sak›n,” diyor, “iman hakikatini kendi flahs›na
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 1051
I
SPARTA
H
AYATI
mahz-› adalet:
gerçek adalet,
adaletin tâ kendisi, adaletin asl›.
makam:
yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
men:
yasak etme, engelleme.
mertebe:
derece, basamak.
meflru:
fleriata uygun, fleriat›n
müsaade etti¤i fley.
muannit:
inatç›, ayak direyen.
mütemerrit:
temerrüt eden,
inatç›, kötü fiilinde inatlaflan.
müteveccih:
bir cihete dönen,
yönelen.
nefs:
kötü vas›flar› kendisinde
toplayan hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
R›za-y› ‹lâhî:
Allah’›n r›zas›, hofl-
nutlu¤u.
ruhen:
ruh bak›m›ndan, ruh yö-
nünden, ruh olarak.
flahsî:
flahsa, kifliye ait, hususî.
flahsiyet-i maneviye:
manevî
flahsiyet, manevî kiflilik.
flerait:
flartlar.
sevk:
yöneltme.
flükür:
Allah’›n nimetlerine karfl›
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’› hamd
etme.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tâbi:
boyun e¤en, uyan, itaat
eden.
tarz:
biçim, flekil.
tevellüt:
do¤ma, do¤um.
ubudiyet:
kulluk.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vazife-i ilmiye:
ilimle u¤raflma
görevi.
vesvese:
flüphe, kuruntu, kalbe
gelen as›ls›z kötü ve sinsi düflün-
ce.
zâlîmâne:
zalimce, zulmedercesi-
ne.
befler:
insan, insanl›k.
cemiyet:
topluluk, birlik.
dahil:
iç, içerisi.
dalâlet:
iman ve ‹slamiyetten
ayr›lmak, azmak.
deha:
ola¤anüstü zeka sahibi
olma.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dünyevî:
dünyaya ait.
ene:
ben, benlik.
fevkinde:
üstünde.
f›trî:
tabiî, yarat›l›fltaki, do-
¤ufltan olan.
hakaik-› imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hariç:
d›flar›.
hârika:
ola¤anüstü.
husûl:
olma, meydana gelme.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzular›na göre hare-
ket etme.
iman:
inanç, itikat.
ittiham:
suç alt›nda bulu›n-
ma, töhmetli olma.
izale:
giderme, ortadan kal-
d›rma.
Kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader, Al-
lah’›n kader kanunu.
kalben:
kalp ile, kalpten.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kat’î:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan.
keflmekefl:
kar›fl›k olma du-
rumu, kar›fl›kl›k.
komite:
kötü bir maksat için
toplanm›fl topluluk, cemiyet.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkar.
maddî:
madde ile alakal›, cis-
manî.
1...,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049,1050 1052,1053,1054,1055,1056,1057,1058,1059,1060,1061,...1390
Powered by FlippingBook