Şualar - page 852

kudsî hizmetinde kendisine isnat edilen mevhum suçuna
ruhucanımla iştirak ediyorum. Ve beni bu hizmet-i ima-
niyede muvaffak eden Cenab-ı Hakka ahir ömrüme ka-
dar şükredeceğim.
Muhterem Heyet-i Hâkime!
nurlara hizmetimde gördüğümüz muvaffakıyetin kat’î
bir delili şudur: Benim kur’ân hattım pek noksan iken,
harika bir tarzda ihtiyâr ve iktidarımın pek fevkinde, ga-
yet emsalsiz ve gayet mükemmel bir surette üç kur’ân’ı
yazmaklığımdır. Birisi, elinizdedir.
İkinci delili
: Bu vatana ve bu millete ve dine ve hüsn-i
ahlâka yirmi seneden beri pek büyük menfaatleri tahak-
kuk eden bu nur eserlerinden altı yüze yakın nüshalarını
yazmaklığımda muvaffakıyetimdir. Hatta, bir ay gibi kısa
bir zamanda on dört risaleyi yazmaya muvaffak olduğu-
mu arkadaşlarım biliyorlar.
Makam-ı iddianın, üstadımın kudsî hizmetinde benim
için suç tevehhüm ettiği noktaları ayrıca müdafaa etmeyi
zait buluyorum. üstadımın yazdığı itirazname ve tetim-
mesini bütün kuvvetimle tasdik edip, onları kendi itiraz-
namem olarak yüksek mahkemenize takdim ediyorum.
Muhterem Heyet-i Hâkime!
Hâlen mahkemenizde bulunan ve iman ve kur’ân
hakikatleri olan mübarek ve kudsî ve nurlu eserleriyle,
ahir ömür:
ömrün son devresi, ha-
yatın son demleri.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
emsalsiz:
benzersiz.
fevkinde:
üstünde.
gayet:
son derece.
hâlen:
şimdiki hâlde, şu anda.
harika:
olağanüstü.
hatt:
yazı, el yazısı.
heyet-i hâkime:
hâkimler heyeti,
hakimler kurulu.
hizmet-i imaniye:
imana ait hiz-
met, iman ve Kur’ân hakikatlerinin
ikna edici ve ilmî delillerle anlaşıl-
masına hizmet etme.
hüsn-i ahlâk:
güzel ahlâk, ahlâk
güzelliği.
ihtiyar:
irade, tercih.
iktidar:
güç, idareyi elinde bulun-
durma.
iman:
inanç, itikat.
isnâd:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
iştirak:
ortaklık etme, katılma.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz di-
lekçesi.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kuvvet:
güç, kudret.
Makam-ı iddia:
mahkemede bir
hakkın sabit olduğunu dava eden,
savcı.
menfaat:
fayda.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete lâyık, saygın.
muvaffak:
başaran, başarmış,
başarılı.
muvaffakıyet:
Allah’ın yardı-
mıyla başarılı olma, muvaffak
olma, başarma.
müdafaa:
savunma.
noksan:
eksiklik, kusurlu oluş.
Nurlu:
ışıklı, parıltılı.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
ruh u cân:
ruh ve can; ruh ve
canla.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile Al-
lah’ı hamd etme.
takdim:
arz etme, sunma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
tetimme:
bit konuyu veya
eseri tamamlamak için ekle-
nen kısım, ek.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kapılma; gerçekte var
olmayanı var kabul etme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizliğe ve korkuya düşme.
zait:
lüzumsuz, gereksiz, fazla.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 852 | Şualar
1...,842,843,844,845,846,847,848,849,850,851 853,854,855,856,857,858,859,860,861,862,...1581
Powered by FlippingBook