Şualar - page 26

manaları ona inkişaf etmesi, ancak ve ancak sırr-ı tevhid
iledir. Yoksa, kâinatın bu mezkûr yüksek kemalâtları sö-
necek ve o ulvî ve kudsî hakikatleri zıtlarına inkılâp
edecek.
İşte şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemalâtına
ve ulvî hukuklarına ve kudsî hakikatlerine bir tecavüz
olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor
ve semavat ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına
anasır ittifak edip, kavm-i nuh Aleyhisselâm ve Âd ve
semud ve Firavun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor.
(1)
p
ßr
«n
¨r
dG n
øp
e o
õ s
«`n
ªn
J o
OÉn
µ
n
J
ayetinin sırrıyla, cehennem dahi
ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalan-
mak derecesine geliyor.
Evet, şirk kâinata karşı büyük bir tahkir ve azîm bir te-
cavüzdür. Ve kâinatın kudsî vazifelerini ve hilkatin hik-
metlerini inkâr etmekle şerefini kırıyor
. numune için bin-
ler misallerinden bir tek misale işaret edeceğiz.
Meselâ, sırr-ı vahdet ile kâinat öyle cesim ve cismanî
bir melâike hükmünde olur ki, mevcudatın nevileri ade-
dince yüz binler başlı ve her başında o nevide bulunan
fertlerin sayısınca yüz binler ağız ve her ağzında o ferdin
cihazat ve ecza ve aza ve hüceyratı miktarınca yüz bin-
ler diller ile sâniini takdis ederek tesbihat yapan İsrafil-
misal ubudiyette ulvî bir makam sahibi bir acaibü’l-mah-
lûkat iken, hem sırr-ı tevhid ile ahiret âlemlerine ve
acaibü’l-mahlûkat:
yaratılmışla-
rın şaşırtıcı, hayret verici durum-
ları, hâlleri.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aleyhisselâm:
Allah’ın selâmı onun
üzerine olsun.
anasır:
unsurlar, esaslar.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
aza:
organlar, uzuvlar.
cesim:
iri, büyük, kocaman.
cihazat:
uzuvlar, organlar.
cismanî:
manevî ve ruhanî karşı-
lığı, maddî ve cisimli olmak.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ehl-i küfür:
Allah’ın varlığına ve
birliğine inanmayanlar, dinsizler,
imansızlar.
ehl-i şirk:
Allah’a ortak koşanlar.
fert:
tek olan, birey.
gark etme:
boğma, suya batır-
ma.
hakikat:
gerçek.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hilkat:
yaratılış.
hukuk:
haklar.
hüceyrat:
hücrecikler.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
inkılâp:
bir hâlden başka bir hale
geçme, değişme, dönüşme.
inkişaf etme:
keşfolunma, açıl-
ma, ortaya çıkma.
İsrafil-misal:
Sur’u üfleyen melek
gibi.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kavm-i Nuh:
Hz. Nuh’un peygam-
ber olarak gönderildiği kavim.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mahv:
yok etme, ortadan kaldır-
ma, batma.
makam:
manevî mevki.
melâike:
melekler.
menzil:
durak, konak yeri.
meselâ:
örneğin.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
misal:
örnek.
Mülk Suresi:
Kur’ân-ı Kerîm’in 67.
suresi. Mekke’de nazil olmuştur.
30 ayettir.
nevi:
çeşit, tür.
numune:
örnek.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
semavat:
semalar, gökler.
Semud:
kendilerine Hz. Salih’in
peygamber olarak gönderildi-
ği müşrik bir kavmin adı.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı tevhid:
Allah’ın birliği-
nin sırrı.
sırr-ı vahdet:
Cenab-ı Allah’ın
umum eşyada birden tecelli
eden birliğinin sırrı.
sual:
soru.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıl-
dığı 114 bölümden her biri.
şeref:
manevî büyüklük, yü-
celik, onur.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma, birden çok
tanrı bulunduğunu kabul et-
me, Allah’tan başka şeylere
tapma, müşriklik, küfür.
takdis:
yüceltme, mukaddes
sayma, kudsî ve mübarek say-
ma.
tecavüz:
saldırma, sataşma,
başkasının hakkına dokunma.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
tılsım:
gizli sır.
ubudiyet:
kulluk.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife:
görev.
1.
Neredeyse öfkeden parçalanacak. (Mülk Suresi: 8.)
i
kinci
Ş
ua
| 26 | Şualar
1...,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25 27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,...1581
Powered by FlippingBook