Tevhidin İkinci Meyvesi
Birinci Meyve, hâlık-ı kâinat olan zat-ı Akdes’e baktığı
gibi, İkinci Meyve dahi kâinatın zatına ve mahiyetine ba-
kar.
evet, sırr-ı vahdetle kâinatın kemalâtı tahakkuk eder
ve mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır ve mahlûkatın neti-
ce-i hilkatleri takarrür eder ve masnuatın kıymetleri bili-
nir; ve bu âlemdeki makasıd-ı İlâhiye vücut bulur ve zîha-
yat ve zîşuurların hikmet-i hilkatleri ve sırr-ı icatları teza-
hür eder; ve bu dehşetengiz tahavvülât içinde kahharâne
fırtınaların hiddetli, ekşi simaları arkasında rahmetin ve
hikmetin güler, güzel yüzleri görünür; ve fenâ ve zevalde
kaybolan mevcudatın, neticeleri ve hüviyetleri ve mahi-
yetleri ve ruhları ve tesbihatları gibi çok vücutları, kendi-
lerine bedel âlem-i şahadette bırakıp sonra gittikleri bili-
nir. Ve kâinat, baştan başa gayet manidar bir kitab-ı sa-
medânî; ve mevcudat, ferşten arşa kadar gayet mu’cizâ-
ne bir mecmua-i mektubat-ı sübhaniye; ve mahlûkatın
bütün taifeleri, gayet muntazam ve muhteşem bir ordu-yı
rabbanî; ve masnuatın bütün kabileleri, mikroptan,
karıncadan tâ gergedana, tâ kartallara, tâ seyyarata ka-
dar, sultan-ı ezelî’nin gayet vazifeperver memurları ol-
duğu bilinmesi; ve her bir şey, âyinedarlık ve intisap ci-
hetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden daha yüksek
kıymet almaları ve “seyl-i mevcudat ve kafile-i mahlûkat
nereden geliyor ve nereye gidecek ve ne için gelmişler
ve ne yapıyorlar?” diye halledilmeyen tılsımlı suallerin
Şualar | 25 |
i
kinci
Ş
ua
neden ibaret olduğu.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
makasıd-ı İlâhîye:
Allah’ın mak-
satları, yaratıcının gayeleri.
manidar:
nükteli, ince manalı.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mecmua-i mektubat-ı Sübhani-
ye:
bütün kusur ve noksanlardan
münezzeh olan Allah’ın mektup-
larının mecmuası, toplamı.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekilde.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
muntazam:
düzenli ve düzgün bir
biçimde.
netice:
sonuç.
netice-i hilkat:
yaratılışın netice-
si, meyvesi.
ordu-yı rabbanî:
terbiye edip rı-
zık veren Allah’ın ordusu.
seyl-i mevcudat:
varlıkların sel
gibi akıp gitmesi; akıp giden, sü-
rekli değişen ve gelişen mahlûk-
lar.
seyyarat:
gezegenler.
sırr-ı icat:
yaratılmanın, meydana
gelmenin sırrı.
sırr-ı vahdet:
Cenab-ı Allah’ın
umum eşyada birden tecelli eden
birliğinin sırrı.
sima:
yüz, çehre.
Sultan-ı Ezelî:
ezelî sultan; kud-
ret, kuvvet ve hükümranlığının
başlangıcı olmayan Allah.
tahavvülât:
tahavvüller, değişme-
ler.
taife:
takım, güruh, familya.
takarrür:
yerleşme, kararlı hale
gelme.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hak-
kın bütün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün kemal sıfatlara sahip ol-
duğunu ifade eden sözler.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
tezahür etmek:
ortaya çıkma, be-
lirme, görünme.
tılsım:
herkesin bilip çözemediği
gizli sır.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife:
görev.
vazifeperver:
vazife sever, çalış-
mayı seven, vazifesini sevip ona
bağlı olan.
vücut:
varlık.
Zat-ı akdes:
en mukaddes zat,
her türlü kusur ve noksandan uzak
ve pak olan zat; Allah.
zeval:
sona erme, yok olma, öl-
me.
âlem-i şahadet:
gözle gördü-
ğümüz, şahit olduğumuz âlem,
kâinat.
arş:
göğün en yüksek katı.
âyinedarlık:
aynalık yapma,
gösterme.
bedel:
karşılık.
cihet:
yön.
dehşetengiz:
çok dehşet ve-
rici, ürkütücü, korkunç.
fenâ:
yok olma, ölümlülük,
geçicilik.
ferş:
yeryüzü, zemin, dünya.
gayet:
son derece.
gergedan:
büyük cüsseli, ağır,
kuvvetli, sıcak ülkelerde ya-
şayan, burnunun üzerinde bir
veya iki boynuz bulunan me-
meli hayvan.
hâlık-ı kâinat:
kâinatın ve
onun içinde olan her şeyin ya-
ratıcısı.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli se-
bep.
hikmet-i hilkat:
yaratılış hik-
meti.
hüviyet:
benlik, kimlik.
intisap:
mensup olma, bağ-
lanma, girme.
kabile:
aynı kökenden gelen
canlılar topluluğu.
kafile-i mahlûkat:
yaratıkla-
rın kafilesi.
kahharâne:
kahredercesine,
kahharcasına.
kemalât:
faziletler, kemaller,
olgunluklar, mükemmellikler.
kıymet:
değer.
kıymet-i şahsiye:
şahsî kıy-
metler, değerler.
kitab-ı Samedânî:
hiç bir şe-
ye muhtaç olmayan Cenab-ı
Hakkın kitabı, kâinat.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,