bürhanlar, siracünnur olan
Risale-i Nur
’da beyan edildi-
ğinden, bu hakikat-i âliyenin tafsilât ve ispatını ona hava-
le ederek, bu İkinci Şuada muhtasar üç Makam içinde,
bu çok ehemmiyetli hakikat-i imaniyenin Birinci Maka-
mında gayet lâtif ve tatlı ve çok kıymettar ve nurlu, had-
siz semerelerinden üç küllî meyvelerini gayet muhtasar
bir surette beyanla, o meyvelere benim kalbimi sevk eden
zevklerime ve hislerime işaret edilecek.
İkinci Makamda ise, bu kudsî hakikatin üç küllî mukta-
zisi ve esbab-ı mucibesi beyan edilir. Ve o üç muktazi, üç
bin muktazilerin kuvvetindedirler.
Ve üçüncü Makamda, o hakikat-i tevhidiyenin üç alâ-
metleri zikredilecek. Ve o üç alâmet, üç yüz alâmet ve
emare ve delil kuvvetindedirler.
ji
Birinci Makamın
Birinci Meyvesi
Tevhid ve vahdette cemal-i İlâhî ve kemal-i Rabbanî te-
zahür eder. Eğer vahdet olmazsa, o hazine-i ezeliye gizli
kalır
.
evet, hadsiz cemal ve kemalât-ı İlâhiye ve nihayetsiz
mehasin ve hüsn-i rabbanî ve hesapsız ihsanat ve baha-i
rahmanî ve gayetsiz kemal-i cemal-i samedânî, ancak
vahdet âyinesinde ve vahdet vasıtasıyla şecere-i hilkatin
Şualar | 17 |
i
kinci
Ş
ua
küllî:
umumî, genel.
makam:
yer, durak.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
muhtasar:
kısaca, özetle.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
semere:
meyve, güzel netice.
sevk:
önüne katıp sürme, yönelt-
me.
siracünnur:
nurun lâmbası, nur
kandili.
suret:
biçim, tarz.
şecere-i hilkat:
yaratılış ağacı.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar, izah-
lar.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
vahdet:
bir ve tek olma.
vasıta:
aracılık.
alâmet:
iz, belirti, işaret, ni-
şan.
âyine:
ayna.
baha-i rahmanî:
Rahmanî kıy-
met, güzellik.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
cemal-i İlâhî:
İlâhî güzellik, Al-
lah’ın zatına mahsus güzelliği.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
gayetsiz:
nihayetsiz, sonsuz.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat-i âliye:
yüce, ulu ger-
çek.
hakikat-i imaniye:
imana ait
olan gerçek.
hakikat-i tevhidiye:
tevhide,
birliğe dair hakikat.
havale:
bir şeyi başka bir ye-
re veya zamana bırakma.
hazine-i ezeliye:
başlangıcı ve
sonu olmayan Cenab-ı Hak-
kın zatı ve hazineleri.
hesapsız:
sınırsız, sonsuz.
hüsn-i rabbanî:
terbiye ve
idaredeki güzellik.
ihsanat:
ihsanlar, bağışlar, ni-
metler.
kemalât-ı İlâhiye:
İlâhî güzel-
lik ve mükemmellikler.
kemal-i cemal-i Samedânî:
hiç bir şeye muhtaç olama-
yıp, her şey kendisine muh-
taç olan Allah’a mahsus son-
suz kemal ve güzellik.
kemal-i rabbanî:
İlâhî mü-
kemmellikler, Cenab-ı Hakkın
rububiyetine ait tam mükem-
mellik.
kıymettar:
kıymetli, değerli.