bütün mü’minleri dahi derecelerine göre o lütfa mazhar
etmek olan bu ihsan-ı ekber yüzünde ve simasında, bir
zat-ı kerîm ve Muhsîn’in öyle bir hüsn-i ezelîsi ve öyle bir
cemal-i lâyezalîsi görünür ki, böyle bir lem’asıyla bütün
ehl-i imanı kendine dost ve has kısmını da âşık yapıyor.
eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cüz’î imanı, ya müte-
hakkim ve hodbin Mutezileler gibi, kendi nefsine veya ba-
zı esbaba havale eder ki, hakikî fiyatı ve pahası cennet
olan o rahmanî pırlanta bir cam parçasına inip, âyine-
darlık ettiği kudsî cemalin lem’asını kaybeder.
İşte bu üç misale kıyasen, daire-i kesretin müntehasın-
daki cüz’iyatın cüz’iyat-ı ahvalinde, tevhid noktasında, ce-
mal-i İlâhînin ve kemal-i rabbanînin binler envaı ve yüz
bin çeşitleri onlarda temerküz cihetinde görünür, anlaşı-
lır, bilinir, tahakkuku sabit olur.
İşte, tevhidde cemal ve kemal-i İlâhînin kalben görün-
mesi ve ruhen hissedilmesi içindir ki, bütün evliya ve as-
fiya, en tatlı zevklerini ve en şirin manevî rızıklarını keli-
me-i tevhid olan
(1)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G =
'
’
zikrinde ve tekrarında bu-
luyorlar.
Hem, kelime-i tevhidde azamet-i kibriya ve celâl-i
sübhanî ve saltanat-ı mutlaka-i rububiyet-i samedâniye
tahakkuk etmesi içindir ki, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm ferman etmiş:
(2)
*G s
’p
G n
¬ '
dp
G =
'
’ /
¤r
Ñn
b r
øp
e n
¿ƒt
«p
Ñs
ædGn
h Én
fn
G o
âr
?o
b Én
e o
?°n
†r
an
G
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selâm onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
asfiya:
safiyet ve takva sahibi
olan, Hz. Peygamberin (asm) vâri-
si hükmünde, onun meslek ve ga-
yelerini hayata geçirmeye çalışan
âlim zatlar.
âyinedarlık:
aynalık yapma, gös-
terme.
azamet-i kibriya:
haşmetin, aza-
metin, celâlin büyüklüğü.
celâl-i Sübhanî:
bütün noksanlar-
dan münezzeh olan Cenab-ı Al-
lah’ın celâli, haşmeti, yüceliği.
cemal:
güzellik, Cenab-ı Hakkın
lütuf ve ihsanı ile tecellisi.
cemal-i İlâhî:
İlâhî güzellik, Al-
lah’ın zatına mahsus güzelliği.
Cennet:
Allah’ın insanlara müjde-
lediği, ölümden sonraki âlemde
bulunan, Allah’a inanan, günah iş-
lememiş veya günahlarından te-
mizlenmiş olanların gireceği, ebe-
diyen içinde kalacakları yer.
cihet:
yön.
cüz’î:
az bir parça.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şeyler.
cüz’iyat-ı ahval:
hâllerin incelik-
leri, ayrıntıları.
daire-i kesret:
bolluk, ziyadelik
ve çokluk dairesi.
ehl-i has:
sevgi ve duygu dolu
olan.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri, İslâm dinini kabul edenler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
ferman:
emir, buyruk.
hodbin:
kendini düşünen, kendi
menfaatini ön plâna çıkaran, ben-
cil.
hüsn-i ezelî:
ezelî güzellik, baş-
langıcı ve sonu olmayan güzellik.
ihsan-ı ekber:
büyük iyilikler, ba-
ğışlar.
kalben:
kalb ile, kalbten.
Kelime-i Tevhid:
tevhid-i İlâhîyi
ifade eden lâ ilâhe illâllah Mu-
hammedün Resulullah cümlesi.
kemal-i İlâhî:
Allah’ın mükem-
melliği.
kemal-i rabbanî:
İlâhî mükem-
mellikler, Cenab-ı Hakkın rububi-
yetine ait tam mükemmellik.
kıyasen:
kıyas ederek.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lem’a:
parıltı.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ih-
san.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
Mutezile:
Emevîler devrinde or-
taya çıkan, meseleleri sırf akılla
izaha çalışan, aklî esaslara daya-
narak kul, fiilinin yaratıcısıdır de-
mekle kaderi inkâr yoluna giden
ve hak mezheplerden ayrılan iti-
kadî bir fırka.
mü’min:
iman eden, inanan.
münteha:
bir şeyin ulaşabil-
diği son yer, nihayet.
mütehakkim:
zorbalık eden,
hükmünü zorla yürüten.
nefis:
kişinin kendisi, şahsı.
paha:
fiyat, değer.
rahmanî:
bütün varlıkların rı-
zıklarını münasip bir şekilde
karşılayan Allah’a ait.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan
ettiği nimetler.
ruhen:
ruh ile.
saltanat-ı mutlaka-i rububi-
yet-i Samedâniye:
her şeyin
kendisine muhtaç olduğu ve
kâinatta hükümferma olan Ce-
nab-ı Hakkın tek ve mutlak
saltanatı.
tahakkuk:
gerçekleşme, mey-
dana gelme, olma.
temerküz:
merkez tutma,
merkez edinme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
Zat-ı Kerîm ve Muhsin:
cö-
mert, kerîm, sonsuz ihsan ve
ikram sahibi olan Allah.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak
dua etme, Allah’ı anma.
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)
2.
Keşfü’l-Hafâ, 1:153.
i
kinci
Ş
ua
| 20 | Şualar