madde gibi binler maddelerin hakikî yüzlerine baktım; sü-
rur ve şükürden başka bir tesir, bir keyfiyet vermedikleri-
ni gördüm.
Bu üçüncü Meyveye ait bu zevkimi ve hissimi
Siracün-
nur’
un belki kırk risalelerinde cüz’î, küllî deliller ile beyan
etmişim. Ve bilhassa Yirmi Altıncı lem’a olan
İhtiyarlar
Risalesi’
nin on üç adet ricalarında o derece kat’î ve gü-
zel izah edilmiştir ki, daha fevkinde izah olmaz. onun için
bu pek uzun kıssayı bu makamda pek çok kısa kestim.
®
Şualar | 35 |
i
kinci
Ş
ua
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
bilhassa:
özellikle.
cüz’î:
bütüne ait olmayan, özel.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
fevkinde:
üstünde.
hakikî:
gerçek.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
keyfiyet:
durum, nitelik.
kıssa:
anlatılan olay, hikâye.
küllî:
umumî, genel.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şılık hoşnutluk, memnunluk
ve minnettarlık ifade etme,
teşekkür.
tesir:
etki.