Şualar - page 45

Siracünnur
’un yüz yerinde, en muannit bir münkiri da-
hi susturacak bir kat’iyetle ispat edilmiş ki, bütün eşya bir
tek zat-ı Vahid-i ehad’e verilse, bir tek şey gibi kolay ve
çabuk ve ucuz olur. eğer, esbaba ve tabiata dahi hisse ve-
rilse, bir tek şeyin icadı bütün eşya kadar çetin ve geç ve
ehemmiyetsiz ve pahalı olacak.
Bu hakikatin bürhanlarını görmek istersen, Yirminci ve
otuz üçüncü Mektuplara ve Yirmi İkinci ve otuz İkinci
sözlere ve tabiata dair Yirmi üçüncü ve İsm-i Azama da-
ir otuzuncu lem’alara ve bilhassa otuzuncu lem’anın
ism-i Ferd ve ism-i kayyum’a dair dördüncü ve Altıncı
nüktelerine baksan göreceksin ki, iki kere iki dört eder
kat’iyetinde bu hakikat ispat edilmiştir. Burada, o yüzer
bürhanlarından bir tanesine işaret edilecek. Şöyle ki:
Eşyanın icadı ya ademden olur, ya terkip suretinde sair
anasırdan ve mevcudattan toplanır
.
eğer bir tek zata verilse, o vakit, her hâlde o zatın her
şeye muhit bir ilmi ve her şeye müstevli bir kudreti bulu-
nacak. Ve bu surette onun ilminde suretleri ve vücud-i il-
mîleri bulunan eşyaya vücud-i haricî vermek ve zahir bir
ademden çıkarmak ise, bir kibrit çakar gibi veya göze
görünmeyen bir yazı ile yazılan bir hattı göze göstermek
için gösterici bir maddeyi üstüne geçirmek ve sürmek gi-
bi veya fotoğrafın âyinesindeki sureti kâğıt üstüne nakle-
den kolay ameliyat gibi gayet kolay bir surette, sâniin
ilminde plânları ve programları ve manevî miktarları
Şualar | 45 |
i
kinci
Ş
ua
için yapılan düzenleme.
sair:
diğer, başka, öteki.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
suret:
biçim, tarz.
tabiat:
maddî âlem.
terkip:
bir kaç şeyi birleştirerek
yeni bir şey meydana getirme.
vücud-i haricî:
haricî vücut, varlı-
ğı ortaya çıkan, dışarıda varlığı bi-
linen, nesnel.
vücud-i ilmî:
ilmî varlık; bilgiden
ibaret varlık, sadece bilgi olarak
var olan.
zahir:
açık, görünür.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
Zat-ı Vahid-i Ehad:
tek ve ben-
zersiz olan Cenab-ı Hak.
adem:
yokluk.
ameliyat:
operasyon.
anasır:
unsurlar, esaslar.
âyine:
ayna.
bilhassa:
özellikle.
bürhan:
delil, ispat, tanık, hüc-
cet.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
hat:
yazı, el yazısı.
ilim:
bilme, bilgi.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
ism-i Ferd:
tek, yalnız, eşi bu-
lunmayan anlamında Allah’ın
bir ismi.
ism-i Kayyum:
varlığı ve diri-
liği her an için olup, gökleri ve
yeri her an için tutan, daimî
her şeye her hususta iktidar
sahibi olan anlamında Allah’ın
bir ismi.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
münkir:
Allah’ın varlığını ka-
bul ve tasdik etmeyen, iman-
sız, dinsiz.
müstevli:
her tarafı kaplayan,
her tarafa dağılan, yayılan.
nakil:
bir şeyi başka bir yere
götürme, taşıma.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek
1...,35,36,37,38,39,40,41,42,43,44 46,47,48,49,50,51,52,53,54,55,...1581
Powered by FlippingBook