mu’cizekâr iktidarı birden kaybederek, adi bir başıbozuk
gibi, kuvvet-i şahsiyesine göre cüz’î, kıymetsiz, ehemmi-
yetsiz işleri görebilir. Ve eseri de o nispette küçülür.
Aynen öyle de, tevhid yolunda her şey kadîr-i zülce-
lâl’e intisap ve istinat ettiğinden, bir karınca bir Firavunu,
bir sinek bir nemrut’u, bir mikrop bir cebbarı mağlûp et-
tikleri gibi, tırnak gibi bir çekirdek, dağ gibi bir ağacı om-
zunda taşıyarak o ağacın bütün alât ve cihazatının men-
şei ve mahzeni bir tezgâh olmakla beraber; her bir zerre
dahi, yüz bin sanatlarda ve tarzlarda bulunan cisimleri ve
suretleri teşkil etmek hizmetinde bulunmak olan hadsiz
vazifeleri o intisap ve istinat ile görebilir. Ve o küçücük
memurların ve bu incecik askerlerin mazhar oldukları
eserler gayet mükemmel ve sanatlı ve kıymettar olur.
Çünkü, o eserleri yapan zat, kadîr-i zülcelâl’dir; onların
ellerine vermiş, onları perde yapmış.
eğer şirk yolunda esbaba havale edilse, karıncanın ese-
ri karınca gibi ehemmiyetsiz; ve zerrenin sanatı zerre ka-
dar kıymeti kalmaz; ve her şey manen sukut ettiği gibi,
maddeten dahi o derece sukut edecekti ki, koca dünyayı
beş para ile kimse almazdı.
Madem hakikat budur ve madem her şey nihayet
derecede hem kıymettar, hem sanatlı, hem manidar, hem
kuvvetli görünüyor, gözümüzle görüyoruz; elbette tevhid
yolundan başka yol yoktur ve olamaz. eğer olsa, bütün
mevcudatı değiştirmek ve dünyayı ademe boşaltıp,
adem:
yokluk.
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
alât:
âletler, vasıtalar, aygıtlar.
cebbar:
zorba.
cihazat:
cihazlar, kendilerine ihti-
yaç duyulan maddî manevî alet-
ler.
cüz’î:
kıymetsiz, önemsiz, te-
ferruat.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haşmet ve kudret sa-
hibi, Allah.
kıymet:
değer.
maddeten:
madde ve cisim
olarak.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mağlûp etme:
yenme, galip
gelme.
mahzen:
içinde eşya saklana-
cak yer; yer altı, bodrum.
manen:
mana bakımından,
manaca.
manidar:
nükteli, ince mana-
lı.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
menşe:
esas, kaynak.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’ci-
ze hâlinde.
nispet:
oran, ölçü.
suret:
biçim, görünüş, yüz,
çehre.
sukut:
değerden düşme, de-
ğerini yitirme.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
tarz:
biçim, şekil.
teşkil:
vücut verme, şekillen-
dirme.
tevhid:
birleme, birleştirme.
vazife:
görev.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
olan.
zerre:
maddenin en küçük
parçası, molekül, atom.
i
kinci
Ş
ua
| 48 | Şualar