Şualar - page 56

güzeldir. Başka risalelerde bu iki nokta tamamen tafsil
edildiğinden burada bir kısa işaretle iktifa ediyoruz.
sualin İkinci şıkkı
(HaşİYe)
“Haydi şeytana ve kâfire ait bu cevabı umumî nokta-
sında kabul edelim; fakat, Cemîl-i Mutlak ve rahîm-i Mut-
lak ve hayr-ı mutlak olan zat-ı ganî-i Alelıtlak, nasıl olu-
yor ki, bîçare cüz’î fertleri ve şahısları musibete, şerre, çir-
kinliğe müptelâ ediyor?”
El cevap:
ne kadar iyilik ve güzellik ve nimet varsa,
doğrudan doğruya o Cemîl ve rahîm-i Mutlak’ın hazi-
ne-i rahmetinden ve ihsanat-ı hususiyesinden gelir. Ve
musibet ve şerler ise, saltanat-ı rububiyetin, âdetullah na-
mı altında ve küllî iradelerin mümessilleri olan umumî ve
küllî kanunlarının çok neticelerinden tek tük cüz’î netice-
leri olmasından, o kanunlar cereyanının cüz’î muktezala-
rı olduğundan, elbette küllî maslahatlara medar olan o
kanunları muhafaza ve riayet etmek için, o şerli, cüz’î
neticeleri dahi halk eder. Fakat o cüz’î ve elim neticele-
re karşı, imdadat-ı hassa-i rahmaniye ve ihsanat-ı husu-
siye-i rabbaniye ile musibete düşen efradın feryatlarına
ve beliyyelere giriftar olan eşhasın istigaselerine yetişir.
Ve Fail-i Muhtar olduğunu ve her bir şeyin her bir işi,
onun meşietine bağlı bulunduğunu ve umum kanunları
dahi, daima irade ve ihtiyârına tâbi bulunmalarını ve o
HaşİYe:
Bu ikinci şıkkın cevabı çok mühimdir, çok evhamı izale eder.
âdetullah:
Allah’ın tabiata koydu-
ğu yaratılışa ait kanunlar.
beliyye:
felâket, musibet.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
Cemîl -i Mutlak:
her şeyiyle gü-
zel olan Cenab-ı Allah.
cereyan:
akış, akıntı.
cüz’î:
bütüne ait olmayan, özel.
efrat:
fertler.
elcevap:
cevap olarak.
elîm:
çok dert ve keder veren,
çok acı verici, acıklı.
eşhas:
şahıslar, adamlar, kişiler,
kimseler.
evham:
vehimler, zanlar, kuşku-
lar, esassız şeyler, kuruntular.
Fail-i Muhtar:
işlerine karışılama-
yan, istediği gebe yapan Allah.
feryat:
haykırma, çığlık.
giriftar:
tutkun, düşkün, müptelâ.
halk:
yaratma, yaratış.
haşiye:
dipnot.
hayr-ı mutlak:
mutlak hayır, iyi-
lik.
hazine-i rahmet:
rahmet hazine-
si.
ihsanat-ı hususiye:
Cenab-ı Hak-
kın her bir mahlûkuna hususî ih-
sanları, ikramları.
ihsanat-ı hususiye-i rabbaniye:
bütün varlıkları terbiye ve idare
eden Allah’ın özel iyilikleri ve ba-
ğışları.
ihtiyar:
arzu, istek, dileme, tercih.
iktifa etme:
yeterli bulma, kâfi
görme, yetinme.
imdadat-ı hassa-i rahmaniye:
Cenab-ı Hakkın mahlûkatın
özel yardımına koşması, rızık-
larını onlara yetiştirmesi.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
istigase:
medet umma, yar-
dım isteme.
izale:
giderme, ortadan kal-
dırma.
kanun:
yasa.
küllî:
umumî, genel.
maslahat:
ehemmiyetli iş, ye-
rine göre icap eden iş, davra-
nış.
medar:
sebep, vesile.
meşiet:
irade, dileme.
muhafaza:
koruma.
mukteza:
iktiza eden, gere-
ken, lâzım gelen, lüzumlu.
musibet:
felâket, belâ.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mümessil:
temsil eden, tem-
silci.
müptelâ:
tutkun, bir şeye düş-
kün ve tutulmuş olan.
nam:
ad, isim.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
rahîm-i Mutlak:
mutlak mer-
hamet sahibi olan Cenab-ı Hak.
riayet:
uyma, tâbi olma.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı
terbiye ve idare edici olan Al-
lah’ın saltanatı.
sual:
soru.
şahıs:
birey, fert.
şer:
kötülük.
riayet:
uyma, tâbi olma.
tafsil:
etraflıca bildirme, uzun
uzadıya anlatma, açıklama.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
Zat-ı Ganî-i alelıtlak:
eksik-
siz ve mutlak zenginlik sahibi
olan Cenab-ı Hak.
i
kinci
Ş
ua
| 56 | Şualar
1...,46,47,48,49,50,51,52,53,54,55 57,58,59,60,61,62,63,64,65,66,...1581
Powered by FlippingBook