Şualar - page 59

İsm-i
Evve l
ile işaret edildiği gibi, her bir meyvedar
ağacın menşe-i aslîsi olan çekirdek
(HaşİYe)
öyle bir san-
dukçadır ki, o ağacın programını ve fihristesini ve plânı-
nı ve öyle bir tezgâhtır ki, onun cihazatını ve levazımatı-
nı ve teşkilâtını; ve öyle bir makinedir ki, onun iptidada-
ki incecik varidatını ve lâtifâne masarifini ve tanzimatını
taşıyor.
Ve ism-i
Ahi r
ile işaret edildiği gibi, her bir ağacın ne-
ticesi ve meyvesi öyle bir tarifenamedir ki, o ağacın eş-
kâlini ve ahvalini ve evsafını; ve öyle bir beyannamedir
ki, onun vazifelerini ve menfaatlerini ve hassalarını; ve
öyle bir fezlekedir ki, o ağacın emsalini ve ensalini ve
nesl-i atisini o meyvenin kalbinde bulunan çekirdekler ile
beyan ediyor, ders veriyor.
Ve ism-i
Zah i r
ile işaret edildiği gibi, her ağacın giydi-
ği suret ve şekil, öyle musanna ve münakkaş bir hulledir,
bir libastır ki, o ağacın dal ve budak ve aza ve eczasıyla
tam kametine göre biçilmiş, kesilmiş süslendirilmiş. Ve
öyle hassas ve mizanlı ve manidardır ki, o ağacı bir kitap,
bir mektup, bir kaside suretine çevirmiştir.
Ve ism-i
Bât ın
ile işaret edildiği gibi, her ağacın için-
de işleyen tezgâh öyle bir fabrikadır ki, o ağacın bütün
ecza ve azasını teşkil ve tedvir ve tedbirini gayet hassas
Şualar | 59 |
i
kinci
Ş
ua
lâtifâne:
lâtif bir şekilde, lâtif ola-
rak, hoş ve güzel bir şekilde.
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri.
libas:
elbise.
manidar:
nükteli, ince manalı.
masarif:
masraflar, harcamalar, gi-
derler.
menfaat:
fayda.
menşe-i aslî:
asıl kaynak, öz, men-
şe.
meyvedar:
meyveli, yemişli.
mizan:
ölçü.
musanna:
sanatla yapılmış, sa-
natlı.
münakkaş:
nakışlı, süslemeli.
nesli ati:
gelecek nesil.
sandukça:
küçük sandık.
sikke-i tevhid:
tevhid sikkesi.
tanzimat:
tanzimler, nizam ver-
meler, düzenlemeler.
tarifename:
bir şeyin yapılışını,
kullanılışını anlatan yazı.
tedbir:
idare etme, çekip çevir-
me.
tedvir:
çekip çevirme, idare et-
me.
teşkil:
vücut verme, şekillendir-
me.
teşkilât:
bir işin görülmesi ve yü-
rütülmesi için meydana getirilen
yapı, kuruluş, örgüt.
tezgâh:
ağır, ayalı dokuma ve ça-
lışma masası.
varidat:
gelirler.
vazife:
görev.
ahval:
haller, durumlar.
aza:
uzuvlar, parçalar.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
beyanname:
bildiri, tebliğ.
cihazat:
cihazlar, kendilerine
ihtiyaç duyulan maddî mane-
vî aletler.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
emsal:
benzerler.
ensal:
nesiller, soylar, zürri-
yetler, sülâleler.
eşkâl:
biçimler, suretler, şe-
killer, tarzlar.
evsaf:
vasıflar, nitelikler, özel-
likler.
fezleke:
hülâsa, netice, muh-
tasar, özet.
fihriste:
bir kitapta bulunan
şeyleri sırayla gösteren liste,
katalog.
gayet:
son derece.
hâssa:
bir kimseye, ya da bir
şeye özel olan nitelik.
hassas:
ince, kusursuz, dakik.
haşiye:
dipnot.
hulle:
Cennet elbisesi.
iptida:
baş, başlangıç.
ism-i ahir:
her şeyin sonrası-
nı en iyi bilen Cenab-ı Hak.
İsm-i Bâtın:
gizli, görünmeye-
ni de bilen anlamında Allah’ın
‘Bâtın’ ismi.
ism-i Evvel:
her şeyin öncesi-
ni en iyi bilen Cenab-ı Hak.
İsm-i Zahir:
Esma-i Hüsnadan
Cenab-ı Hakkın varlığının eser-
leriyle ve delilleriyle aşikâr ve
görünür olduğunu ifade eden
ismi.
kamet:
boy, endam.
kaside:
belli bir amaçla yazıl-
mış divan şiiri ve bu şiirin na-
zım şekli.
HaşİYe:
eski zamandan beri darbımesel olarak umumun dilinde ve
lisan-ı nâsta gezen şu “çekirdekten yetişme” sözü, bu risalenin mü-
ellifine bir işaret-i gaybiye-i örfiye denilebilir. Çünkü, risale-i nur hadi-
mi olan şahıs, kur’ân’ın feyziyle, çekirdek ve çiçekte tevhid için iki mi-
rac-ı marifet keşfederek tabiiyyunları boğan aynı yerde âb-ı hayat bul-
muş ve çekirdekten hakikate ve nur-i marifete yetişmiş. Ve bu iki şeyin
risale-i nur’da ziyade tekrarları, bu hikmete binaendir.
1...,49,50,51,52,53,54,55,56,57,58 60,61,62,63,64,65,66,67,68,69,...1581
Powered by FlippingBook