Şualar - page 65

efratlarının gayet derecede sanatlı bir surette ihyaları;
hem, bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa
daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize ab-
desti ve nezafeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan gözü-
müz önündeki kabilenin bir senede neşrolan efradı, benî-
âdemin Âdem zamanından beri gelen umum efradından
fazla olduğu hâlde, her baharda sair kabileler ile beraber
birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri, elbette
kıyamette ecsad-ı insaniyenin inşasına bir misal değil, bel-
ki binler misaldirler.
evet, dünya dârülhikmet ve ahiret dârülkudret olduğun-
dan, dünyada
Hakîm, Mürettip, Müdebbir, Mürebbî
gibi
çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece
tedricî ve zaman ile olması, hikmet-i rabbaniyenin muk-
tezasıyla olmuş. Ahirette ise hikmetten ziyade kudret ve
rahmetin tezahürleri için, maddeye ve müddete ve zama-
na ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa
ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, ahi-
rette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan
(1)
o
Ün
ôr
bn
G n
ƒo
gr
hn
Gp
ô°n
ün
Ñ`r
dG p
ír
ªn
?n
c
s
’p
G p
án
YÉ°s
ùdG o
ôr
en
G BÉ n
en
h
ferman eder. eğer haşrin gelmesini gelecek baharın gel-
mesi gibi kat’î bir surette anlamak istersen, haşre dair
“onuncu söz” ile “Yirmi dokuzuncu söz”e dikkat ile
bak, gör. eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen, gel par-
mağını gözüme sok!
Şualar | 65 |
i
kinci
Ş
ua
kabile:
aynı kökenden gelen can-
lılar topluluğu.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
lemha:
bir anda, sür’atle.
mukteza:
iktiza etme, gerekme.
müddet:
süre, zaman.
Müdebbir:
tedbir alan, tedbirli, her
şeyi önceden düşünen.
Mürebbî:
terbiye eden, besleyip
büyüten Allah.
Mürettip:
tertip eden, düzenle-
yen, hazırlayan, sıraya koyan.
Nahl:
Kur’ân’ın 16. suresi. Mek-
ke’de nazil olmuştur. 128 ayettir.
nezafet:
temizlik, paklık, taharet.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
rahmet:
şefkat etmek, merhamet
etmek, esirgemek.
sair:
diğer, başka, öteki.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
tedricî:
tedricle olan, yavaş ya-
vaş, derece derece yapılan.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
benîâdem:
âdemoğulları, in-
sanlar.
bilhassa:
özellikle.
dârülhikmet:
hikmet yeri, iş-
lerin bir sebep ve hikmete
bağlı olarak görüldüğü yer.
dârülkudret:
kudretin tecelli
ettiği yer.
ecsad-ı insaniye:
insan ceset-
leri.
efrat:
fertler.
ferman:
emir, buyruk.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla
uygun ve hikmetle yaratan,
hikmet sahibi Allah.
haşr:
yeniden dirilip toplan-
mak, ikinci diriliş.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi.
hikmet-i rabbaniye:
Cenab-ı
Hakkın terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatlı olması.
icad-ı eşya:
eşyanın yoktan
yaratılması.
ihtar:
hatırlatma, bir konuda
hatırlatma yapma.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzum.
iktiza:
lazım gelme, gerekme.
işareten:
işaret ederek, belir-
terek.
1.
Kıyametin gerçekleşmesi ise, ancak göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır.
(Nahl Suresi: 77.)
1...,55,56,57,58,59,60,61,62,63,64 66,67,68,69,70,71,72,73,74,75,...1581
Powered by FlippingBook