hiçbirini şaşırmayarak, vakti vaktine verilmesiyle koydu-
ğu o sikke-i tevhid misillü; insanın yüzüne de her bir yü-
zün umum yüzlere karşı birer alâmet-i farika bulunmasıy-
la koyduğu sikke-i vahdaniyet gibi, her bir masnuun yü-
zünde –cüz’î olsun küllî olsun– birer sikke-i tevhid ve her
bir mahlûkun başında –büyük olsun, küçük olsun, az ve
çok olsun– birer hatem-i ehadiyet müşahede edilir. Ve
bilhassa zîhayat mahlûkların sikkeleri çok parlaktırlar.
Belki her bir zîhayat, kendisi dahi birer sikke-i tevhid, bi-
rer hatem-i vahdet, birer mühr-i ehadiyet, birer turra-i
samediyettirler.
evet, her bir çiçek, her bir meyve, her bir yaprak, her
bir nebat, her bir hayvan öyle birer mühr-i ehadiyet, bi-
rer hatem-i samediyettir ki, her bir ağacı birer mektub-i
rabbanî ve her bir taife-i mahlûkatı birer kitab-ı rahma-
nî ve her bir bahçeyi birer ferman-ı sübhanî suretine çe-
virerek, o ağaç mektubuna çiçekleri adedince mühürler
ve meyveleri sayısınca imzalar ve yaprakları miktarınca
turralar basılmış ve o nevi ve taife kitabına dahi, onun kâ-
tibini göstermek, bildirmek için fertleri adedince hatem-
ler basılmış. Ve o bahçe fermanına, onun sultanını ta-
nıttırmak, tarif etmek için, o bağ içinde bulunan nebat,
ağaç, hayvan sayısınca sikkeler basılmış; hatta her bir
ağacın mebdeinde ve müntehasında ve üstünde ve için-
de
(1)
o
øp
WÉn
Ñr
dGn
h o
ôp
gÉs
¶dGn
h o
ôp
N'
’r
Gn
h o
?s
hn
’r
G n
ƒo
g
isimlerinin işaret
ettikleri dört sikke-i tevhid var.
alâmet-i farika:
farklılık belirtisi,
işareti.
bağ:
bahçe, her türlü ağaç ve bit-
ki yetiştirilen yer, bostan.
bilhassa:
özellikle.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
erzak:
yiyecek, içecek; yenilecek,
içilecek şeyler, azıklar.
esliha:
silâhlar.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
ferman:
emir, buyruk.
ferman-ı Sübhanî:
yaratıcının fer-
manı.
gayet:
son derece.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek bildir-
me.
hatem:
mühür, damga.
hatem-i ehadiyet:
ehadiyet müh-
rü, Allah’ın birliğini gösteren mü-
hür.
hatem-i samediyet:
her şeyin
kendisine muhtaç olup, Allah’ın
hiç bir şeye muhtaç olmadığı ger-
çeğinin tescili.
hatem-i vahdet:
birlik mührü.
hayvanî:
hayvanla ilgili, hayvana
ait.
intizam:
düzen, düzenlilik.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kitab-ı rahmanî:
her varlığın bir
kitap tarzında vücuda getirip Al-
lah tarafından şefkat ve merha-
met edilmesi.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mahsus:
başkasında bulunmayan,
bir şeye veya kişiye has olan.
masnu:
sanatla yapılmış eşya, var-
lık.
mebde:
kaynak, başlangıç.
mektub-i rabbanî:
Rabbanî mek-
tup, her biri mükemmel bir sanat
ve hikmetle yaratılan Rabbanî var-
lıklar.
minnet:
iyiliğe karşı duyulan şü-
kür hissi.
misillü:
gibi, benzeri.
mühr-i ehadiyet:
Allah’ın birliğini
her bir şeyde gösteren damga,
mühür.
mühr-i ehadiyet:
Allah’ın birliğini
her bir şeyde gösteren damga,
mühür.
münteha:
bir şeyin ulaşabildiği
son yer, nihayet.
müşahede:
İlâhî sırları ve tecelli-
leri seyretme.
nebat:
topraktan biten, yeti-
şen her türlü şey, bitki.
nebatî:
bitkisel, bitki ile ilgili,
bitkiye ait.
nevi:
çeşit, tür.
ordu-yu Sübhanî:
her türlü
eksiklik ve noksanlıktan uzak
olan Cenab-ı Hakkın ordusu.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
sikke-i tevhid:
tevhit sikkesi.
sikke-i vahdaniyet:
vahdani-
yet sikkesi, mührü, Cenab-ı Al-
lah’ın birliğini ve varlığını gös-
teren hususî alâmet, nişan.
sultan:
padişah, hükümdar.
suret:
biçim, görünüş.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
taife:
takım, güruh, familya.
taife:
takım, güruh, familya.
taife-i mahlûkat:
yaratılmış-
lar taifesi.
talimat:
bir iş görülmesi için
üst makam tarafından verilen
yazılı veya sözlü emir, direk-
tif.
terhisat:
terhisler, izin verme-
ler, serbest bırakmalar.
turra:
mühür, damga, tuğra.
turra-i samediyet:
samediyet
turrası; Allah’ın, her şeyin Ona
muhtaç olduğu hâlde, Onun
hiçbir şeye muhtaç olmadığı
gerçeğini gösteren damgası.
zîhayat:
hayat sahibi.
1.
O Evveldir, Ahir’dir, Zahir'dir, Bâtın’dır. (Hadid Suresi: 3.)
i
kinci
Ş
ua
| 58 | Şualar