mizanlı ölçtüğü gibi, bütün ayrı ayrı azalarına lâzım olan
maddeleri ve rızıkları, gayet mükemmel bir intizam altın-
da sevk ve taksim ve tevzi ile beraber akılları hayret için-
de bırakan şimşek çakmak gibi bir sür’at ve saati kurmak
gibi bir sühulet ve bir orduya arş demek gibi bir birlik ve
beraberlik ile o harika fabrika işliyor.
E l hâs ı l
: Her bir ağacın evveli öyle bir sandukça ve
program; ve ahiri öyle bir tarifename ve numune; ve
zahiri öyle bir musanna hulle ve bir münakkaş libas; ve
bâtını öyle bir fabrika ve tezgâhtır ki, bu dört cihet öyle
birbirine bakıyorlar ve dördün mecmuundan öyle bir sik-
ke-i azam, belki bir İsm-i Azam tezahür eder ki, bilbeda-
he, bütün kâinatı idare eden bir sâni-i Vahid-i ehad’den
başkası o işleri yapamaz. Ve ağaç gibi, her zîhayatın evve-
li, ahiri, zahiri, bâtını birer sikke-i tevhid, birer hatem-i
vahdet, birer mühr-i ehadiyet, birer turra-i vahdaniyet
taşıyor.
İşte bu üç misaldeki ağaca kıyasen, bahar dahi çok çi-
çekli bir ağaçtır. güz mevsiminin eline emanet edilen to-
humlar, çekirdekler, kökler, ism-i evvel’in sikkesini; ve
yaz mevsiminin kucağına dökülen ve eteğini dolduran
meyveler, hububat ve sebzevatlar ism-i Ahir’in hatemini;
ve bahar mevsimi, hûri’l-ıyn misillü birbiri üstüne giydiği
sündüs-misal hulleler ve yüz bin nakışlar ile süslenmiş fıt-
rî libaslar ism-i zahir’in mührünü; ve baharın içinde ve
zeminin batnında işleyen samedânî fabrikalar ve kayna-
yan rahmanî kazanlar ve yemekleri pişirttiren rabbanî
matbahlar, ism-i Bâtın’ın turrasını taşıyorlar.
ahir:
her şeyden sonra da var
olan, varlıkların sonrasına da hâ-
kim olan Allah.
arş:
hareket emri.
Bâtın:
bütün varlıkların içini yara-
tan ve dâhiline hükmeden Allah.
batın:
iç, karın.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
cihet:
yön.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla, kı-
saca.
emanet:
geçici olarak verilen.
Evvel:
her şeyden önce var olan
ve yaratıkların önceki hâllerine de
hükmeden Allah.
fabrika:
sanayi kuruluşu, üretim
evi.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan, ba-
ğış.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuştan
olan.
güz:
sonbahar.
hadim:
hademe, hizmetçi.
hakikat:
gerçek.
hatem-i vahdet:
birlik mührü.
hayret:
şaşkınlık hâli.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hububat:
taneli bitkiler, buğday,
arpa v.b. tahıl.
hulle:
elbise.
huri’l-îyn:
ahu gözlü ve güzelliği
tarif edilemeyecek derecede olan
Cennet kızları.
intizam:
düzen, düzenlilik.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve mana-
ca diğer isimleri kuşatmış olanı.
işaret-i gaybiye-i örfiye:
örfe da-
yalı gaybî, gizli işaretler.
keşif:
gizli bir şeyi bulma, gizli bir
şeyi bulup meydana çıkarma.
kıyasen:
kıyas ederek.
libas:
elbise, giyecek.
lisan-ı nâs:
insanların dili.
matbah:
mutfak.
mecmu:
toplam, tüm.
mirac-ı marifet:
misal:
örnek.
misillü:
gibi, benzeri.
mizan:
ölçü.
musanna:
sanatlı yapılmış olan.
müellif:
eser telif eden, kitap ya-
zan.
münakkaş:
işlenmiş, süslü, nakış-
lı.
nakış:
işleme, süsleme.
numune:
örnek.
nur-i marifet:
Allah’ı tanımanın,
bilmenin sebep olduğu nur, ay-
dınlık.
rabbanî:
terbiye ve idare eden
Cenab-ı Hak.
rahmanî:
bütün varlıkların rızık-
larını münasip bir şekilde kar-
şılayan Allah’a ait.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayrılmış ve takdir edilmiş
olan nimet, yiyecek içecek ve
giyecek ile ilgili şeyler.
Samedânî:
Allah’a, Onun ezelî
kuvvet ve kudretine mensup,
her şey kendisine muhtaçken,
O hiç bir şeye muhtaç olma-
yan Allah ile ilgili olan.
sandukça:
küçük sandık.
Sâni-i Vahid-i Ehad:
tek ve
yardımcısız olarak her şeyi sa-
natla yaratan Allah.
sebzevat:
sebzeler.
sevk:
önüne katıp sürme, yö-
neltme.
sikke-i azam:
büyük damga,
mühür.
sühulet:
kolaylık.
sündüs-misal:
sündüs gibi,
ipekli kumaş gibi.
tabiiyyun:
tabiatçılar, mater-
yalistler, tabiata tapanlar.
taksim:
bölme, paylaştırma.
tarifename:
prospektüs, kıla-
vuz.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
tevzi:
dağıtma, herkese payı-
nı verme.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
turra-i Vahdaniyet:
Allah’ın
tek ve benzersiz olduğunu
gösteren mühür, turra.
umum:
herkes.
Zahir:
bütün varlıkların dış yü-
zünü yaratan ve dışına da hük-
meden” manasında Allah’ın is-
mi.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziyade:
fazlasıyla.
i
kinci
Ş
ua
| 60 | Şualar