Şualar - page 53

etmiş ki, hadsiz olan varidat ve sarfiyatı ve nihayetsiz kıy-
mettar malları ve erzakı, bir perde-i gayptan kemal-i inti-
zamla, vakti vaktine umulmadığı yerlerden geliyor; ve ga-
yet manidar öyle mu’cizâne bir kitaba çevirmiş ki, her bir
harfi yüz satır ve her bir satırı yüz sahife ve her sahifesi
yüz bab ve her babı yüz kitap kadar manaları ifade eder,
hem bütün babları, sahifeleri, satırları, kelimeleri, harfle-
ri birbirine bakar, birbirine işaret ederler.
Hem sen gel, bu intizam-ı acip içinde şu tanzimin ke-
maline bak ki; bu koca kâinatı tertemiz medenî bir şehir,
belki temizliğine gayet dikkat edilen bir güzel kasır, belki
yetmiş süslü hulleleri birbiri üstüne giymiş bir hûri’l-ıyn,
belki yetmiş lâtif, ziynetli perdelere sarılmış bir gül gon-
cası gibi pak ve temizdir.
Hem sen gel, bu intizam ve nezafet içindeki bu miza-
nın kemal-i adaletine bak ki; bin derece büyütmekle an-
cak görülebilen küçücük ve incecik mahlûkları ve huvey-
natı ve bin defa küre-i arzdan büyük olan yıldızları ve gü-
neşleri, o mizanın ve o terazinin vezniyle ve ölçüsüyle tar-
tılır ve onlara lâzım olan her şeyleri noksansız verilir. Ve
o küçücük mahlûklar, o fevkalâde büyük masnular ile be-
raber o mizan-ı adalet karşısında omuz omuzadırlar. Hâl-
buki, o büyüklerden öyleleri var ki, eğer bir saniye kadar
muvazenesini kaybetse, muvazene-i âlemi bozacak ve bir
kıyameti koparacak kadar bir tesir yapabilir.
Hem sen gel, bu intizam, nezafet, mizanın içinde bu
fevkalâde cazibedar cemale ve güzelliğe bak ki; bu koca
kâinatı gayet güzel bir bayram ve gayet süslü bir meşher
Şualar | 53 |
i
kinci
Ş
ua
fından yaratılmış olan.
manidar:
nükteli, ince manalı.
masnu:
sanatla yapılmış eşya, var-
lık.
medenî:
uygar, modern.
meşher:
teşhir yeri, sergi, göster-
me yeri.
mizan:
terazi.
mizan-ı adalet:
adalet terazisi.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekilde.
muvazene:
denge.
muvazene-i âlem:
dünyanın, âle-
min, kâinatın dengesi.
nezafet:
temizlik, paklık, taharet.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
pak:
temiz, arık, tahir.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde; insanların bilmeyip sadece
Allah’ın bildiği gayp âlemdeki ma-
nevî perde.
sahife:
sayfa.
sarfiyat:
harcamalar, giderler.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tesir:
etki.
varidat:
gelirler.
vezin:
ölçü.
ziynet:
süs, bezek.
bab:
bir kitabın bölümlerin-
den her biri.
cazibedar:
çekici, cazibeli, alım-
lı, cezp edici.
cemal:
güzellik, Cenab-ı Hak-
kın lütuf ve ihsanı ile tecellisi.
erzak:
yiyecek, içecek; yeni-
lecek, içilecek şeyler, azıklar.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hulle:
Cennet elbisesi.
hûri’l-ıyn:
ahu gözlü ve gü-
zelliği tarif edilemeyecek de-
recede olan Cennet kızları.
huveynat:
mikroplar.
intizam:
düzen, düzenlilik.
intizam-ı acip:
şaşırtıcı düzen,
tertip.
kasır:
saray, köşk.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
kemal-i adalet:
adaletin en
mükemmeli, eksiksiz ve nok-
sansız bir adalet.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
kıyamet:
bütün kâinatın Al-
lah tarafından tayin edilen bir
vakitte yıkılıp mahvolması.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lâtif:
güzel, hoş.
mahlûk:
yaratık, Allah tara-
1...,43,44,45,46,47,48,49,50,51,52 54,55,56,57,58,59,60,61,62,63,...1581
Powered by FlippingBook