eğer, şirk yolunda esbap ve tabiata verilse, bir ferdin
icadı, bir nev’i, belki neviler kadar; ve bir çiçeğin hayat-
tar ibdaı ve teçhizi, bir bahar, belki baharlar kadar; ve bir
meyvenin inşa ve ihyası, bir ağaç belki yüz ağaç kadar;
ve bir ağacın icat ve inşa ve ihya ve idare ve terbiye ve
tedbiri, kâinat kadar, belki daha ziyade müşkül olur.
Madem
Siracünnur
’da hakikat-i hâl böyle ispat edilmiş;
ve madem, bilmüşahede gözümüz önünde görüyoruz ki,
gayet derecede sanatlı ve kıymettarlıkla beraber nihayet
derecede bir mebzuliyet var; ve her bir zîhayat fevkalâde
mu’cizâne ve harika ve çok cihazatları bulunan birer ma-
kine-i acibe olmakla beraber, sahavet-i mutlaka içinde,
kibrit çakar gibi bir sür’at-i harika ile gayet derecede ko-
laylık ve sühulet ve külfetsiz bir surette vücuda geliyorlar;
elbette, bizzarure ve bilbedahe gösterir ki, o mebzuliyet
ve o sühulet, vahdetten ve bir tek zatın işleri olmasından
ileri geliyor. Yoksa, değil ucuzluk ve çokluk ve çabukluk
ve kolaylık ve kıymettarlık, belki şimdi beş para ile alınan
bir meyve, beş yüz lira ile alınmayacaktı; belki bulunma-
yacak derecede nadir olacaktı. Ve şimdi saati kurmak ve
elektriğin düğmelerine dokunmakla işleyen muntazam
makineler gibi, vücutları, icatları kolay ve asan olan zîha-
yat şeyler, imtina derecesinde suubetli, müşkülâtlı olacak;
ve bir günde ve bir saatte ve bir dakikada bütün cihazat
ve şerait-i hayatıyla vücuda gelen bir kısım hayvanlar, bir
senede, belki bir asırda, belki hiç gelmeyecek idi.
asan:
kolay.
asr:
yüzyıl, asır.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
bilmüşahede:
görerek, bizzat şahit
olarak.
bizzarure:
zarurî olarak, ister is-
temez, mecburen.
cihazat:
cihazlar, kendilerine ihtiyaç
duyulan maddî manevî aletler.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fert:
tek olan, birey.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakikat-i hâl:
işin aslı.
harika:
olağanüstü.
hayattar:
canlı, yaşayan.
icat:
vücuda getirilme, yoktan
var edilme.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
ihya:
diriltme, hayat verme.
imtina:
imkânsızlık, olamayış.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
makine-i acibe:
acayip, hari-
ka makine, hayret edilecek
düzen, sistem.
mebzuliyet:
bol bol verme,
esirgememe.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekil-
de.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
sıralanmış, sıralı, düzgün, ter-
tipli.
müşkül:
güç, zor, çetin.
müşkülât:
müşküller, güçlük-
ler, zorluklar, çetinlikler.
nadir:
seyrek, az, ender bulu-
nan.
nevi:
çeşit, tür.
sahavet-i mutlak:
tam bir cö-
mertlik; sonsuz, kayıtsız, şart-
sız cömertlik.
suubet:
güçlük, zorluk.
sür’at-i harika:
harika sür’at,
hayret uyandıran, şaşırtıcı ça-
bukluk.
şerait-i hayat:
hayat şartları.
tabiat:
maddî âlem.
teçhiz:
cihazlama, donatma,
hazırlama.
terbiye:
besleme, yetiştirme,
büyütme; besleyip büyütme.
vücut:
varlık.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziyade:
fazlasıyla.
i
kinci
Ş
ua
| 44 | Şualar