meyvelerin en mühim meyveleri ve semereleri ve neti-
ce-i hilkatleri olan ubudiyetlerini ve şükürlerini ve bilhas-
sa o meyvelerin cemiyetli çekirdekleri olan kalblerini ve
zahr-ı kalb denilen kuvve-i hafızalarını başka kuvvetlere
hiçbir cihetle kaptırmaz ve kaptırmakla saltanat-ı rububi-
yetini kırmaz ve kırmakla ma’budiyetini bozmaz.
Hem daire-i mümkinatın ve kesretin en müntehasında
bulunan cüz’iyatta, belki o cüz’iyatın cüz’iyat-ı ahvalinde
ve keyfiyatında makasıd-ı rububiyet temerküz ettiğinden,
hem de ma’budiyete uzanan ve Ma’bud’a bakan minnet-
tarlıkların ve teşekküratların ve perestişliklerin menşeleri
onlar olduğundan, elbette onları başka ellere vermez ve
vermekle hikmetini iptal etmez ve hikmetini iptal etmek-
le ulûhiyetini ıskat etmez. Çünkü,
mevcudatın icadındaki
en mühim makasıd-ı Rabbaniye, kendini zîşuurlara tanıt-
tırmak ve sevdirmek ve methüsenasını ettirmek ve min-
nettarlıklarını kendine celp etmektir.
Bu ince sır içindir ki, şükrü ve perestişi ve minnettarlı-
ğı ve muhabbeti ve methi ve ubudiyeti intaç eden rızık ve
şifa ve bilhassa hidayet ve iman gibi daire-i kesretin en
ahirindeki cüz’î ve küllî bu gibi fiiller ve in’amlar, doğru-
dan doğruya kâinat Hâlıkı’nın ve umum Mevcudat sul-
tanı’nın eseri ve ihsanı ve in’amı ve hediyesi ve fiili oldu-
ğunu göstermek için, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan
(HaşİYe)
tek-
rar ile rızkı ve hidayeti ve şifayı zat-ı Vacibü’l-Vücud’a ve-
riyor ve “onları ihsan etmek ona mahsus ve ona
Şualar | 41 |
i
kinci
Ş
ua
landırma.
keyfiyat:
nitelikler.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
Ma’bud:
kendisine ibadet edilen,
tapınılan, kulluk edilen Allah.
ma’budiyet:
ilâh oluş, kendisine
ibadet edilmeye lâyık oluş.
mahsus:
başkasında bulunmayan,
bir şeye veya kişiye has olan.
makasıd-ı rabbaniye:
terbiye edi-
ci olan Cenab-ı Hakkın maksatları.
makasıd-ı rububiyet:
Allah’ın kâ-
inattaki bütün varlıkları idare ve
beslemesindeki maksatlar ve ga-
yeler.
medih:
övmek.
menşe:
esas, kaynak.
methüsena:
methedip övmek.
minnettar:
bir iyiliğe karşı teşek-
kür duygusu içinde olan.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münteha:
bir şeyin ulaşabildiği
son yer, nihayet.
netice-i hilkat:
yaratılışın netice-
si, meyvesi.
perestiş:
tapma, tapınış, ibadet.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan ettiği
nimetler.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı ter-
biye ve idare edici olan Allah’ın
saltanatı.
sır:
gizli hakikat.
sultan:
padişah, hükümdar.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hastalığın
son bulması, sağlığına kavuşma.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet duy-
ma.
temerküz:
merkezleşme, bir mer-
kezde toplanma.
teşekkürat:
teşekkürler, minnet,
memnuniyet ve şükür ifade et-
meler.
ubudiyet:
kulluk.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâkimi-
yeti ile kâinattaki her şeyi kendi-
sine ibadet ve itaat ettirmesi.
umum:
bütün.
zahr-ı kalp:
hafıza duygusu, ez-
ber gücü.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı mut-
laka gerekli olan zat, Cenab-ı Al-
lah.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
ahir:
son.
bilhassa:
özellikle.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cemiyetli:
bir çok şeyi bir ara-
da bulunduran, pek çok özel-
likleri içine alan, kapsamlı.
cüz’î:
küçük, az.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şey-
ler.
cüz’iyat-ı ahval:
hâllerin in-
celikleri, ayrıntıları.
daire-i kesret:
bolluk, ziyade-
lik ve çokluk dairesi.
daire-i mümkinat:
kâinat, im-
kân âlemi, yaratılanların ta-
mamının teşkil ettiği âlem.
fiil:
iş, hareket.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
haşiye:
dipnot.
hidayet:
doğru inanç ve ya-
şayış üzere olmak.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli se-
bep.
ıskat:
düşürme, hükümsüz bı-
rakma.
icat:
vücuda getirilme, yoktan
var edilme.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
iman:
inanç, itikat.
in’am:
nimetlendirme, ihsan
etme.
intaç:
neticelendirme, sonuç-
1.
Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zariyat Suresi: 58.)
HaşİYe:
Meselâ,
(1)
o
Ú/
àn
Ÿr
G p
Is
ƒo
?r
dGho
P o
¥Gs
Rs
ôdG n
ƒo
g %G s
¿
p
G