eğer hâkimiyet-i amme ve adalet-i mutlaka olmasa idi ve
onları durdurmasa idi, her biri umum mevcudatı istilâ
edecekti.
Meselâ, kavak ağacını umum zeminde halk eden ve
tedbirini gören bir kuvvet, hiç mümkün müdür ki, onun
yanında ve efradı içinde yayılmış ve karışmış olan ceviz
ve elma ve zerdali misillü ağaçların kavağa bitişik olan
cüz’î fertlerini, o kavak nev’ini tamamen, birden zapt
eden küllî kuvveti altına ve tedbiri içine almasın ve istilâ
etmesin ve başka kuvvetlere kaptırsın?
evet, her bir nevi mahlûkatta, belki her bir fertte tasar-
ruf eden öyle bir kuvvet ve kudret hissediliyor ki, bütün
kâinatı istilâ ve bütün eşyayı zapt ve bütün mevcudatı hük-
mü altına alabilir bir mahiyette görünüyor. elbette böyle
bir kuvvet, iştiraki hiçbir cihette kabul edemez, şirke mey-
dan vermez.
Hem, nasıl ki bir meyvedar ağacın sahibi, o ağaçtan
en ziyade ehemmiyet verdiği ve alâkadarlık gösterdiği
cihet ve madde, o ağacın meyveleri ve dallarının uçla-
rındaki semereleri ve tohumluk için o meyvelerin kalble-
rinde ve bizzat kalbleri olan çekirdekleridir. Ve onun ma-
liki, aklı varsa, o dallardaki meyveleri başkalara daimî
temlik edip, boşu boşuna malikiyetini bozmaz. Aynen
öyle de, şu kâinat denilen ağacın dalları olan unsurlar ve
unsurların uçlarında bulunan ve çiçekleri ve yaprakları
hükmünde olan nebatat ve hayvanat ve o yaprakların ve
çiçeklerin en yukarısındaki meyveler olan insanlar ve o
adalet-i mutlaka:
tam adalet, son-
suz adalet.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebet-
li, bağlı.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cihet:
yön.
daimî:
sürekli, devamlı.
efrat:
fertler.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
hâkimiyet-i amme:
umuma hâ-
kim olma, genel hâkimiyet.
halk:
yaratma, yaratış.
hayvanat:
hayvanlar.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
hüküm:
karar, emir, hâkimi-
yet.
istilâ:
kaplama, yayılma.
iştirak:
ortak olma, ortaklık
etme.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kuvvet:
fizikî güç, kudret.
küllî:
umumî, genel.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
niteliği.
mahlûkat:
Allah tarafından ya-
ratılanlar.
malik:
sahip.
malikiyet:
maliklik, malik ve
sahip olma.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
meyvedar:
meyveli, yemişli.
misillü:
gibi, benzeri.
nebatat:
bitkiler.
nevi:
çeşit, tür.
semere:
meyve, yemiş.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup
idare etme, mülkünü istediği
gibi kullanma.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
temlik:
mülk olarak verme.
umum:
bütün.
unsur:
madde, esas, kök.
zapt:
idaresi altına alma, tut-
ma.
zemin:
yeryüzü.
zerdali:
sarı erik, zerdali.
ziyade:
çok, fazla.
i
kinci
Ş
ua
| 40 | Şualar