Şualar - page 62

kâinatı manen istilâ eden mehasin-i hakikat-i Muhamme-
diyeye (
AsM
) ve tesbihat-ı Ahmediyeye (
AsM
) ve envar-ı İs-
lâmiyeye karşı lâkayt kalsın?
Ve hiçbir cihetle mümkün müdür ki, bütün masnuatını
yaldızlayan ve bütün mahlûkatını sevindiren ve kâinatı
ışıklandıran ve semavat ve arzı velveleye veren ve küre-i
arzın yarısını ve nev-i beşerin beşten birisini on dört asır
bilâfasıla saltanat-ı maddiye ve maneviyesi altına alan ve
daima o muhteşem saltanatı Hâlık-ı kâinat hesabına ve
namına süren risalet-i Ahmediye (
AsM
), o sâniin en mü-
him bir maksadı, bir nuru, bir âyinesi olmasın! Hem Mu-
hammed (
AsM
) gibi aynı hakikate hizmet eden enbiyalar
dahi o sâniin elçileri ve dostları ve memurları olmasın?
Hâşâ, mu’cizat-ı enbiya adedince hâşâ ve kellâ!
Hem hiçbir cihetle mümkün müdür ki, dal ve budak gi-
bi en cüz’î bir şeye yüz hikmetleri ve meyveleri takan ve
kendi rububiyetini fevkalâde hikmetleriyle ve umumî rah-
maniyetiyle tanıttırıp sevdiren bir Hâlık-ı Hakîm-i rahîm,
kudretine nispeten bir bahar kadar kolay olan haşri ge-
tirmeyerek, bir dâr-ı saadet, bir menzil-i beka açmayıp,
bütün hikmetlerini ve rahmetlerini hatta rububiyetini ve
kemalâtını inkâr etsin ve ettirsin ve çok sevdiği bütün
mahbup mahlûklarını ebedî bir surette idam etsin? Hâşâ,
yüz bin defa hâşâ! o Cemal-i Mutlak, böyle bir kubh-i
mutlaktan yüz binler derece münezzeh ve mukaddestir.
ji
arz:
yer, dünya.
asr:
yüzyıl, asır.
âyine:
ayna.
bilâfasıla:
fasılasız, aralıksız, dur-
madan.
Cemal-i Mutlak:
sonsuz ve ku-
sursuz güzellik.
dâr-ı saadet:
saadet, mutluluk ye-
ri, Cennet.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
envar-ı İslamiye:
İslam’ın nurlu,
aydınlatan esasları.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakikat:
gerçek.
Hâlık-ı Hakîm-i rahîm:
Rahîm ve
hakîm olan yaratıcı, Allah.
Hâlık-ı Kâinat:
kâinatın ve onun
içinde olan her şeyin yaratıcısı,
Allah.
hâşâ:
asla, kat’iyen, hiç bir vakit.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın, ölüleri diriltip mahşere çı-
karması, kıyamet.
idam etme:
yok etme.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
istilâ etmek:
kaplamak, ele ge-
çirmek, üstün gelmek.
kellâ:
hiç bir zaman, asla, kat’iyen,
kesinlikle.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
kubh-ı mutlak:
mutlak çirkinlik.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahbup:
sevgili, sevilen, muhab-
bet edilen.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
maksat:
gaye.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mehasin-i hakikat-i Muhamme-
d
iye: Muhammedî hakikatlerdeki
güzellikler.
menzil-i beka:
ebedî, sonu ol-
mayan menzil, yer.
mu’cizat-ı enbiya:
peygam-
berlerin mu’cizeleri.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
mukaddes:
takdis edilmiş, kut-
sal, aziz, temiz.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
münezzeh:
arınmış, tenzih edil-
miş, uzak.
nam:
ad, isim.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
risalet-i ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin (asm) peygam-
berliği.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her
zaman, her yerde, her mahlû-
ka muhtaç olduğu şeyleri ver-
mesi, onu terbiye etmesi ve
idaresi altında bulundurma
vasfı.
saltanat:
sultanlık, padişahlık,
hükümdarlık.
saltanat-ı maddiye:
maddî
hükümranlık, maddî saltanat.
saltanat-ı maneviye:
manevî
saltanat; madde dışı olan, ru-
ha ve içe ait olan saltanat.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
semavat:
semalar, gökler.
suret:
biçim, tarz.
tesbihat-ı ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) tesbihleri.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
velvele:
gürültü, patırtı, yay-
gara.
yaldız:
eşyaya altın ve gümüş
görüntüsü vermek için yapı-
lan süs.
i
kinci
Ş
ua
| 62 | Şualar
1...,52,53,54,55,56,57,58,59,60,61 63,64,65,66,67,68,69,70,71,72,...1581
Powered by FlippingBook