Otuz Birinci MektuBun Otuz Birinci LeM’asından
Üçüncü Şua
Mukaddime
Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye, vücub-i vücuda ve vah-
daniyete delâlet ettiği gibi; hem, delâil-i kat’iye ile, rububiye-
tin ihatasına ve kudretinin azametine delâlet eder. Hem hâ-
kimiyetinin ihatasına ve rahmetinin şümulüne dahi delâlet ve
ispat eder. Hem kâinatın bütün eczasına hikmetinin ihatası-
nı ve ilminin şümulünü ispat eder.
Elhâsıl, bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyenin her bir mukad-
dimesinin sekiz neticesi var.
(HaşİYe)
Sekiz mukaddimelerin
her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle ispat eder ki, bu cihet-
te bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyede yüksek meziyetler var-
dır.
Said Nursî
ji
HaşİYe:
Bütün Hüccet-i İmaniyeler vücub-i vücut ve vahdaniyet-i İlâhi-
yeyi sarihan ispat ederler, başka neticeler zımnen, tebeî içinde var. Bu
sekizinci Hüccet-i İmaniye olan
Münacat
ise, sarihan vücub-i vücut ve
vahdaniyet-i İlâhiye ile beraber sekiz neticesi var: 1) rububiyetin haş-
metini, 2) kudretin azametini, 3) hâkimiyetin ihatasını, 4) rahmetin
hadsiz genişliğini, 5) ilminin her şeye ihatasını, 6) hikmetinin her işe
şümulünü, 7) saltanat-ı ulûhiyetin şaşaasını birer birer ispat eder.
azamet:
büyüklük.
cihet:
yön.
delâil-i kat’iye:
kesin deliller, de-
ğişmez, şüphesiz deliller.
delâlet:
delil olma.
delil:
bilinmeyeni keşfetmek ve-
ya bilinenin doğruluğunu göster-
mek için aracı olarak kullanılan
şey.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
hâkimiyet:
hükmediş, kontrol ve
emir altında bulundurma, itaat et-
tirme.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
anlamlı, faydalı yerli yerli yerinde
oluş.
hüccet-i imaniye:
iman ile il-
gili deliller, ispatlar; imanî de-
liller.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ilim:
biliş, bilgi.
ispat etmek:
doğruyu delil
göstererek ortaya koymak.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün varlıklar.
kudret:
güç, kuvvet.
meziyet:
bir kişiyi başkaların-
dan ayıran ve yücelten vasıf,
üstünlük vasfı, üstünlüğü.
mukaddime:
başta ve asıl
maksada girmeden önce söy-
lenen veya yazılan şey, ilk söz,
ön söz, başlangıç.
netice:
sonuç.
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıyıp esirgeme.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her
zaman, her yerde ve her var-
lığa muhtaç olduğu şeyleri ver-
mesi, onları yetiştirmesi, uyum
içinde sevk ve idare etmesi.
saltanat-ı ulûhiyet:
her şeye
sahipliğin, yaratıcı ve hükme-
dici oluş saltanatı.
sarihan:
apaçık, açık olarak.
şaşaa:
gösteriş, debdebe, et-
kileyicilik.
şua:
ışık kaynağından uzanan
ışık demeti.
şümul:
kaplama, kuşatma.
tebeî:
ikinci derecede, dolayı-
sıyla.
vahdaniyet:
Allah’ın bir olu-
şu.
vahdaniyet-i İlâhiye:
Allah'ın
birliği, tekliği.
vücub-i vücut:
varlığı zorun-
lu, gerekli ve şart olmak, ol-
maması imkânsız olmak.
zımnen:
gizli; kapalı.
MÜNACAT
| 70 |
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
Şualar
?
ÜçüncüŞua, Kastamo-
nu’da 1937’de Türkçe
olarak telif edilmiştir.