Şualar - page 76

Hem zeminde hiçbir tahavvülât ve tebeddülât ve key-
fiyet ve vaziyet yoktur ki, mizan ve nizamıyla Senin vah-
daniyetini ve rububiyetini bildirmesin ve Seni tanımasın.
Hem denizlerde hiçbir mahlûk, hatta hiçbir katre su
yoktur ki, hikmetleriyle Senin vücuduna delâlet etmesin ve
Senin rububiyetine şahadet etmesin.
Hem dağlarda zîhayatlar için iddihar edilen hiçbir
madeniyat ve ilâçlar ve taşlar yoktur ki, faideleriyle Senin
rububiyetini tanımasın ve Senin mevcudiyetine şahadet
etmesin.
Hem kulûbda hiçbir hatırat-ı gaybiye ve ilhamat yoktur
ki, Senin mevcudiyetine işaret ve vahdetine şahadet et-
mesin.
Hem ağaçlarda hiçbir yaprak yoktur ki, intizamatı ile
ve hikmetleriyle Seni tanımasın, yani Senin sanatın eseri
olduğunu bildirmesin.
Hem cisimlerde hiçbir hareket yoktur ki, Senin rubu-
biyetine şahadet etmesin.
Ey Hâlık’ım! Arz ve semavatı teshir eden kudretinin
hakkı için, matlûbumu bana musahhar eyle.
İşte İmam-ı Ali’nin (
rA
) bir âciz şakirdi ve kur’ân’ın bir
fakir hadimi dahi, üstadının bu münacatını bir münacatla
tefsir ederek, üstadının üstadı olan Müfessir-i Azam’ın
Cevşenü’l-Kebir
münacatında yüz fıkrasından bir tek fıkra
olan buradaki münacatın bir vechini tefsir ile, o ayet-i
azîmenin bir yüzünü İsm-i Azam ışığıyla açmak isteyip
diyor ki:
âciz:
güçsüz.
arz:
dünya, yer.
ayet-i azîme:
çok büyük Kur’ân
ayeti.
Cevşenü’l-Kebir:
Peygamber Efen-
dimize (asm) vahiyle gelen ve
Esma-i Hüsnayı içine alan büyük
zırh anlamındaki benzersiz bir dua.
delâlet etmek:
işaret etmek, is-
patlamak.
faide:
fayda, yarar.
fakir:
yoksul, mahrum.
fıkra:
makale, yazı metni.
hadim:
hizmetçi, hizmetkâr.
hak:
hisse, pay.
Hâlık:
yoktan yaratan, var eden
Allah.
hatırat-ı gaybiye:
gizli şeylere ait
hatırlatmalar.
hikmet:
maksat, gaye, fayda.
iddihar edilmek
: depolanmak.
ilhamat:
kalbe verilen duygular.
intizamat:
düzenlilikler.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın ma-
naca ismini kapsayan büyük isim-
leri.
katre:
damla.
keyfiyet:
durum, vasıf, nitelik, ka-
lite.
kudret:
güç, kuvvet.
kulûb:
kalbler.
madeniyat:
kaynak cinsinden olan-
lar.
mahlûk:
yaratık, varlık.
matlûp:
istenen, istek; talep.
mevcudiyet:
var oluş.
mizan:
ölçüm; ölçme, ayar.
musahhar eylemek:
itaat ettir-
mek, boyun eğdirmek.
Müfessir-i azam:
bütün kâinatı,
varlık ve mana âlemini açıklayan
Peygamber Efendimiz (asm)
münacat:
yakarış, dua.
nizam:
düzen, düzgünlük.
rububiyet:
Allah'ın her zaman,
her yerde, her mahlûka ihti-
yaçlarını vermesi, onları terbiye
etmesi, sevk ve idare etmesi.
semavat:
uzay, feza, gökyü-
zü.
şahadet etmek:
şahitlik, ta-
nıklık etmek.
şakirt:
talebe.
tahavvülât:
dönüşmeler, baş-
kalaşmalar.
tebeddülât:
değişmeler.
teshir etmek:
boyun eğdir-
mek, itaat ettirmek.
tefsir etmek:
açıklamak, yo-
rumlamak.
tefsir:
yorumlama, açıklama.
üstat:
rehber, öğretmen.
vahdaniyet:
Allah’ın bir ve tek
oluşu.
vahdet:
birlik.
vaziyet:
durum, hâl.
vecih:
yön, yüz, cihet.
vücut:
var oluş, varlık.
yüz:
cephe, yön.
zemin:
yer, yeryüzü.
zîhayat:
canlı, hayat sahibi.
MÜNACAT
| 76 |
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
Şualar
1...,66,67,68,69,70,71,72,73,74,75 77,78,79,80,81,82,83,84,85,86,...1581
Powered by FlippingBook