Şualar - page 86

bir tasarruf, bir rububiyet olduğunu bildiriyor. Hem ze-
min, bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kàlden daha zahir
hadsiz lisanlarla Hâlık’ını takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni-
metlerinin lisan-ı hâlleriyle rezzak-ı zülcelâl’inin hamd ve
methüsenasını ediyorlar.
Ey Şiddet-iZuhurundanGizlenmiş ve EyAza-
met-i kibriyasından istitar etmiş olanZat-ıAkdes!
zeminin bütün takdisat ve tesbihatıyla, seni kusurdan,
aczden, şerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalarıyla
sana hamd ve şükrederim.
Ey Rabbü’l-Berri ve’l-Bahr!
kur’ân’ın dersiyle ve resul-i ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâmın talimiyle anladım ki:
nasıl gökler ve feza ve zemin senin birliğine ve varlı-
ğına şahadet ederler; öyle de, bahirler, nehirler ve çeş-
meler ve ırmaklar, senin vücub-i vücuduna ve vahdetine
bedahet derecesinde şahadet ederler.
evet, bu dünyamızın menba-ı acaip buhar kazanları
hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcut, hatta hiçbir kat-
re su yoktur ki, vücuduyla, intizamıyla, menfaatiyle ve va-
ziyetiyle Hâlık’ını bildirmesin.
Ve basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükem-
mel bir surette verilen garip mahlûklardan ve hilkatleri
gayet muntazam hayvanat-ı bahriyeden, hususan bir ta-
nesi bir milyon yumurtacıkları ile denizleri şenlendiren
acz:
güçsüzlük, kuvvetsizlik.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
azamet-i kibriya:
azamet ve hey-
betin büyüklüğü.
bahr:
deniz.
bedahet:
apaçık.
feza:
uzay, gökyüzü.
garip:
hayret veren, şaşırtıcı.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık:
yaratıcı, her şeyi yoktan
yaratan Allah.
hamd:
Allah’ı övme, Ona şükret-
me.
hamd:
şükretme.
hayvanat-ı bahriye:
deniz hay-
vanları.
hilkat:
yaratılış, yapı.
hususan:
özellikle.
hükmünde:
gibi, yerinde.
intizam:
düzen, tertip.
istitar etmek:
gizlenmek.
katre:
damla.
kusur:
eksiklik, hata.
lisan:
dil, anlatma şekli.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin duru-
şu ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
lisan-ı kàl:
söz ile anlatım, konu-
şarak anlatma.
mahlûk:
yaratık, yaratılmış.
menba-ı acayip:
hayret verici şey-
lerin kaynağı.
menfaat:
fayda.
methüsena:
methedip övmek.
mevcut:
varlık, var olan.
muntazam:
düzenli, düzenlenmiş.
mükemmel:
eksiksiz, kusursuz.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
maddî ve manevî faydalı
olan her şey, iyilik.
rabbü’l-Berri ve’l-Bahr:
karaların
ve denizlerin Rabbi olan Allah.
resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
rezzak-ı Zülcelâl:
her bir yaratı-
ğın rızkını veren haşmet ve bü-
yüklük sahibi Allah.
rızık:
Allah’ın verdiği ve ihsan et-
tiği nimetler, yiyecekler.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde ve her varlığa
muhtaç olduğu şeyleri verme-
si, onları yetiştirmesi, uyum
içinde sevk ve idare etmesi.
sekene:
bir yerde yaşayanlar,
kalanlar.
sena:
methetme, övme.
suret:
şekil, biçim.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şerik:
ortak.
şiddet-i zuhur:
çok kuvvetli
ve şiddetli şekilde görünme.
şükür:
Allah’ın verdiği nimet-
lere karşı memnunluğunu ifa-
de etme.
tahmidat:
Allah’ı övüp ona şü-
kür ve hamd etmeler.
takdis:
Allah’ı her türlü kusur
ve noksandan uzak tutma, te-
miz ve yüce kabul etme.
takdisat:
Allah’ı her türlü ku-
sur ve noksanlardan uzak tut-
malar, temiz ve yüce kabul
etmeler.
talim:
öğretme, eğitme.
tasarruf:
dilediği gibi kullan-
ma, idare etme.
tesbih:
Allah’ın şanını yücelt-
me, bütün kusur ve noksan
sıfatlardan uzak tutma.
tesbihat:
Cenab-ı Hakkın bü-
tün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün mükemmel sıfatlara
sahip olduğunu ifade eden
sözler.
vahdet:
birlik.
vaziyet:
durum, duruş.
vücub-i vücut:
varlığı zorun-
lu, gerekli ve şart olmak, ol-
maması imkânsız olmak.
vücut:
varlık, var olma.
zahir:
görünür, açık.
Zat-ı akdes:
her türlü kusur
ve noksandan uzak ve yüce
olan Zat, Allah.
zemin:
yer, yeryüzü.
MÜNACAT
| 86 |
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
Şualar
1...,76,77,78,79,80,81,82,83,84,85 87,88,89,90,91,92,93,94,95,96,...1581
Powered by FlippingBook