Ey Kadîr-i Külli Şey!
dağlar ve içindeki mahlûklar senin mülkünde ve se-
nin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar
ve müdahhardırlar. onları bu tarzda tavzif ve teshir eden
Hâlık’ını takdis ve tesbih ederler.
Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-i Rahîm!
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın talimiyle ve
kur’ân-ı Hakîm’inin dersiyle anladım: nasıl ki sema ve
feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilât ve mahlûklarıyla
beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de, zemin-
deki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve
meyveleriyle, seni bedahet derecesinde tanıttırıyorlar ve
tanıyorlar.
Ve umum eşcarın ve nebatatın cezbedarâne hareket-i
zikriyede bulunan yapraklarından ve ziynetleriyle sâniinin
isimlerini tavsif ve tarif eden çiçeklerinden ve letafet ve
cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden her
birisi, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan ha-
rika sanat içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve mi-
zan içindeki ziynet ve ziynet içindeki nakışlar ve nakışlar
içindeki güzel ve ayrı ayrı kokular ve kokular içindeki
meyvelerin muhtelif tatlarıyla, nihayetsiz rahîm ve kerîm
bir sâniin vücub-i vücuduna bedahet derecesinde şaha-
det ettikleri gibi; heyet-i mecmuasıyla, bütün zemin yü-
zünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sik-
ke-i hilkatte müşabehet ve tedbir ve idarede münasebet
ve onlara taallûk eden icat fiilleri ve rabbanî isimlerde
Şualar
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 91 |
MÜNACAT
letafet:
güzellik, hoşluk.
mahlûk:
yaratık, yaratılmış.
mizan:
ölçü, denge.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
musahhar:
emre verilmiş, boyun
eğdirilmiş.
müdahhar:
depolanmış, biriktiril-
miş.
mülk:
sahip olunan üzerinde ta-
sarruf hakkı bulunan şey; salta-
nat, hâkimiyet.
münasebet:
uyum, uygunluk; il-
gi, ilişki.
müşabehet:
benzeme, benzeyiş.
müştemilât:
içindekiler.
nakış:
işleme, süsleme.
nebatat:
bitkiler.
nihayetsiz:
sonsuz.
nizam:
düzen.
rabbanî:
varlıkları, besleyen, bü-
yüten, yetiştiren, sevk ve idare
eden Allah’a ait.
rabb-i rahîm:
besleyen, büyü-
ten, yetiştiren, sevk ve idare eden,
sonsuz merhamet ve şefkat sahi-
bi olan Allah.
rahîm:
sonsuz şefkat ve merha-
met sahibi, çok bağışlayıcı olan.
resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
sanat:
bir şeyi yapmada gösteri-
len ustalık; ustaca ve güzel yapı-
lış.
Sâni:
her şeyi sanatla yaratan Al-
lah.
sema:
gök.
sikke-i hilkat:
yaratılış mührü.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
taallûk etme:
alâkalı, ilgili olma.
takdis:
Allah’ı her türlü kusur ve
noksandan uzak tutma, temiz ve
yüce kabul etme.
talim:
öğretme, eğitme.
tarif:
bir şeyi belli noktalar ve işa-
retlerle inceden inceye anlatıp ta-
nıtmak.
tarz:
şekil, biçim.
tavsif:
bir şeyin vasıflarını ve özel-
liklerini anlatma.
tavzif:
vazifelendirme, görevlen-
dirme.
tedbir:
neticelerini düşünerek ida-
re etme, çekip çevirme.
tesadüf:
rastlantı.
tesbih:
Allah’ın şanını yüceltme,
bütün kusur ve noksan sıfatlar-
dan uzak tutma.
teshir:
emrine itaat ettirme, bo-
yun eğdirme.
vücub-i vücut:
varlığı zorunlu, ge-
rekli ve şart olmak, olmaması im-
kânsız olmak.
zemin:
yer, yeryüzü.
ziynet:
süs.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun
arz:
yer, yeryüzü.
bedahet:
apaçık olma, açık-
lık.
cezbedarâne:
kendinden geç-
miş bir şekilde.
cihet-i imkân:
bir şeyin ola-
bilirlik yönü.
cilve-i merhamet:
şefkat et-
me, acıma, bağışlamanın cil-
vesi, görüntüsü.
eşcar:
ağaçlar.
Hâlık:
yaratıcı, her şeyi yok-
tan yaratan Allah.
Hâlık-ı rahman:
bütün yara-
tılmışların rızıklarını veren ve
ihtiyaçlarını gideren yaratıcı,
Allah.
hareket-i zikriye:
zikir hare-
keti.
harika:
olağanüstü, hayret ve
hayranlık uyandıran.
havale:
bir işi veya bir şeyi
başka birisine bırakma.
heyet-i mecmua:
bir şeyin ta-
mamı, parçalarına bakılmak-
sızın bir bütün olarak görünü-
şü.
hikmet:
yüksek bilgi; gayeli,
faydalı, anlamlı ve yerli yerin-
de iş görme.
icat:
vücuda getirmek, yok-
tan yaratmak.
idare:
çekip çevirme.
Kadir-i Külli Şey:
her şeye gü-
cü yeten, sonsuz güç ve kuv-
vet sahibi Allah.
kerîm:
ikram ve ihsanı bol
olan.
kudret:
güç, kuvvet.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.