nasıl sema, feza, arz, ber ve bahir, şecer, nebat, hay-
van, efradıyla, eczasıyla, zerratıyla seni biliyorlar, tanı-
yorlar ve varlığına ve birliğine şahadet ve delâlet ve işa-
ret ediyorlar; öyle de, kâinatın hülâsası olan zîhayat ve
zîhayatın hülâsası olan insan ve insanın hülâsası olan en-
biya, evliya, asfiyanın hülâsası olan kalblerinin ve akılla-
rının müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatıyla,
yüzer icma ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat’iyetle se-
nin vücub-i vücuduna ve senin vahdaniyet ve ehadiyeti-
ne şahadet edip ihbar ediyorlar. Mu’cizat ve keramat ve
yakinî bürhanlarıyla, haberlerini ispat ediyorlar.
evet, kalblerde, perde-i gaypta ihtar edici bir zata ba-
kan hiçbir hatırat-ı gaybiye ve ilham edici bir zata baktı-
ran hiçbir ilhamat-ı sadıka; ve hakkalyakin suretinde sı-
fât-ı kudsiye ve esma-i Hüsnanı keşfeden hiçbir itikad-ı
yakine; ve enbiya ve evliyada bir Vacibü’l-Vücud’un en-
varını aynelyakin ile müşahede eden hiçbir nuranî kalb;
ve asfiya ve sıddıkîn de bir Hâlık-ı külli Şey’in ayat-ı vü-
cubunu ve berahin-i vahdetini ilmelyakin ile tasdik eden,
ispat eden hiçbir münevver akıl yoktur ki, senin vücub-i
vücuduna ve sıfât-ı kudsiyene ve senin vahdetine ve
ehadiyetine ve esma-i Hüsnana şahadet etmesin, delâle-
ti bulunmasın ve işareti olmasın. Ve bilhassa, bütün enbi-
ya ve evliya ve asfiya ve sıddıkînin imamı ve reisi ve
hülasası olan resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın
ihbarını tasdik eden hiçbir mu’cizat-ı bâhiresi ve hakka-
niyetini gösteren hiçbir hakikat-i âliyesi ve bütün mu-
kaddes ve hakikatli kitapların hülâsatü’l-hülâsası olan
Şualar
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
| 99 |
MÜNACAT
kalbe ve zihne indirilen manalar.
ilhamat-ı sadıka:
Allah tarafından
kalbe ve zihne indirilen doğru ma-
nalar.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
istihracat:
bir şeyden bir şey, bir
sonuç, bir mana çıkarma.
işaret:
gösterme, bildirme.
itikad-ı yakin:
şüphesiz ve kesin
olarak bilme.
kat’iyet:
kesinlik.
keramat:
kerametler, Allah’ın velî
kullarında görülen olağanüstü hâl
ve hareketler.
keşfiyat:
keşifler, Allah’ın ilhamıy-
la gizli bir şeyi bulma, bir sırrı öğ-
renme.
mu’cizat:
mu’cizeler, Peygamber-
ler tarafından ortaya konmuş ola-
ğanüstü hâl ve hareketler.
mu’cizat-ı bâhire:
apaçık mu’ci-
zeler.
münevver:
nurlanmış, aydınlan-
mış.
müşahedat:
gözlemler, görülen
şeyler.
müşahede etmek:
görmek, şahit
olmak.
nebat:
bitki.
nuranî:
nurlu, aydınlık, parlak.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gö-
rünmeyen âlemlerin görülmesini
engelleyen perde.
resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
sıddıkîn:
samimiyetle iman edip
bunun gereğini tam olarak yerine
getirenler.
sıfât-ı kudsiye:
Allah’ın kusursuz
olan kutsal sıfatları.
suret:
şekil, biçim.
şecer:
ağaç.
tasdik eden:
doğruluğunu kabul
eden, onaylayan.
tevatür:
bir haberin yalan söyle-
meleri mümkün olmayan bir top-
luluk tarafından aktarılması.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zorunlu ve
gerekli olan ve yokluğu düşünü-
lemeyen; varlığı Zatî, ezelî, ebedî
olup vücut tabakalarının en sağ-
lamı, en kuvvetlisi, en esaslısı ve
en mükemmeli olan Allah.
vahdaniyet:
Allah’ın bir oluşu.
vahdet:
birlik.
vücub-i vücut:
varlığı zorunlu, ge-
rekli ve şart olmak, olmaması im-
kânsız olmak.
yakinî:
şüphe edilmeyecek dere-
cede kesin bir şekilde.
zerrat:
zerreler, en küçük parça-
lar, atomlar.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun
asfiya:
Peygamberimizin yo-
lundan giden, onun gayelerini
hayata geçirmeye çalışan, ke-
malât ve takva sahibi âlim
Zatlar.
âyât-ı vücup:
varlığı vacip ve
mutlaka gerekli olan Allah’ın
ayetleri, delilleri.
aynelyakin:
görür derecede
kesin olarak bilme, inanma.
bahir:
deniz.
ber:
kara, yer, toprak.
berahin-i vahdet:
birlik delil-
leri.
bürhan:
delil, ispat vasıtası.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ecza:
cüzler, parçalar.
efrat:
fertler, bireyler.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şey-
de birliğini göstermesi.
enbiya:
peygamberler.
envar:
nurlar.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
hakikat-i âliye:
yüce ve yük-
sek hakikat.
hakkalyakin:
yaşayarak bil-
me, bilginin en kesin hâli.
hakkaniyet:
haktan ve doğ-
ruluktan ayrılmamak.
Hâlık-ı Külli Şey:
her şeyin
yaratıcısı olan Allah.
hatırat-ı gaybiye:
görüleme-
yen, bilinemeyen âlemden kal-
be gelen fikirler, bilgiler.
hülâsatü’l-hülâsa:
özünün özü.
icma:
fikir birliği.
ihbar:
haber verme.
ihtar etmek:
hatırlatmak.
ilham:
Allah’tan kalbe ve zih-
ne indirilen mana.
ilhamat:
ilhamlar, Allah’tan