Dördüncü Şua
Manen ve rütbeten Beşinci Lem’a ve sureten ve ma-
kamen Otuz Birinci Mektubun Otuz Birinci Lem’ası-
nın kıymettar Dördüncü Şuaı ve ayet-i hasbiyenin
mühim bir nüktesidir.
İHTAR:
Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak başta per-
deli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hususan bu risalede, Bi-
rinci Mertebe çok kıymettar bir hakikat olmakla beraber
çok ince ve derindir. Hem, bu Birinci Mertebe bana mah-
sus gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî ve gayet ruh-
lu bir muamele-i imanî ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbî
suretinde mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak teba-
rüz etmiş. Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir; yok-
sa, tam zevk edemez.
W
(1)
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ`o
Ñ°r
ùn
M
Bir zaman, ehl-i dünya beni her şeyden tecrit ettikle-
rinden beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Ve ihtiyarlık za-
manımda kısmen teessürattan gelen beş nev’î hastalıkla-
ra giriftar olmuştum.
sıkıntıdan gelen bir gafletle risale-i nur’un teselli
verici ve medet edici envarına bakmayarak doğrudan
Şualar
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 105 |
RİSALE-İ HASBİYE
yalı davranış.
muhakeme-i hissî:
hisse dayalı
düşünme, akıl yürütme.
muhalif:
zıt, karşıt.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mükâleme-i kalbî:
kalbe dayalı
konuşma.
mütenevvi:
aynı cinsten olma-
yan, nevi nevi, çeşit çeşit.
nevi:
çeşit, tür.
nükte:
ince manalı, düşündürücü
söz.
rütbeten:
rütbe olarak, rütbe ba-
kımından.
sair:
diğer, başka, öteki.
suret:
biçim, tarz.
sureten:
suret olarak, görünüş iti-
barıyla, şekilce, şekil olarak.
tebarüz:
belli olma, görünme, ba-
riz hale gelme.
tecrit:
bir kişinin başka bir insan
veya nesneyle olan ilişkisini kes-
me.
teessürat:
teessürler, kederler,
üzüntüler, elemler, acılar.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
ayet-i hasbiye:
‘Allah bize ye-
ter. O ne güzel vekildir’ mana-
sındaki ‘Hasbünallahü ve
ni’me’l-vekîl’ ayet-i kerîmesi.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışık-
lar.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
gayet:
son derece.
giriftar:
tutkun, düşkün, müp-
telâ.
gurbet:
gariplik, yabancılık.
hakikat:
gerçek.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfo-
lunma.
kısmen:
kısmî olarak, bazı yön-
den.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
makamen:
makam itibarıyla.
manen:
mana bakımından,
manaca.
medet:
inayet, yardım, imdat.
mertebe:
derece, basamak.
muamele-i imanî:
imana da-
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Sûresi: 173.)
?
DördüncüŞua, Kasta-
monu’da 1938’de Türk-
çe olarak telif edilmiştir.