cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Ves-
selâma şems ve kameri teshir ettiğin gibi, risale-i nur’a
kalbleri ve akılları musahhar kıl. Ve beni ve risale-i nur
talebelerini, nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabın-
dan ve cehennem ateşinden muhafaza eyle ve Cennetü’l-
Firdevs’te mes’ut kıl. Âmin, âmin, âmin.
(1)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
? n
© r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G = É '
æ n
à r
ª s
? n
Y Én
e s
’p
G B É '
æ n
d n
º r
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ
°o
S
(2)
n
Ú/
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ªn
?r
G p
¿n
G r
ºo
¡j'
ƒr
Yn
O o
ôp
N'
G n
h
@@@
Kur’ân’dan ve münacat-ı Nebeviye olan
Cevşe-
nü’l-kebir’
den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefek-
küriye olarak, Rabb-i Rahîm’imin dergâhına arz et-
mekte kusur etmişsem, kusurumun affı için, Kur’ân’ı
ve
Cevşenü’l-kebir
’i şefaatçi ederek, rahmetinden,
affımı niyaz ediyorum.
Said Nursî
®
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun me-
alinde Peygamberimize yapılan
dua.
âmin:
“Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” manasında duadan son-
ra söylenir.
arz etmek:
sunmak.
Cennetü’l-Firdevs:
altıncı Cennet
tabakası.
Cevşenü’l-Kebir:
büyük zırh; Pey-
gamberimize gelen, içinde Allah’ın
isimleri bulunan büyük ve önemli
bir dua.
dergâh:
makam; büyük bir huzu-
ra girilecek kapı.
ins:
insanlar.
kabir:
mezar.
kamer:
ay.
kusur:
hata; eksiklik.
mes’ut:
mutlu, saadetli.
musahhar:
boyun eğdirilmiş,
emre verilmiş, itaatkâr.
münacat-ı Nebeviye:
Peygam-
berimize ait dua.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan, iyilikten
alıkoyan, kötülüğe sevk eden
güç.
niyaz etmek:
yalvarmak, ya-
karmak, dua etmek.
rabb-i rahîm:
sonsuz mer-
hamet ve şefkat sahibi, her
şeyi terbiye ve idare eden Al-
lah.
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıma, esirgeme.
şefaat:
af ve bağışlanma için
sebep ve vesile olan.
şems:
güneş.
şer:
kötülük.
talebe:
öğrenci.
teshir:
itaat ettirmek, boyun
eğdirmek.
1
. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
2.
Duaları ise şu sözlerle sona erer: “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve min-
net, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Yunus Suresi: 10.)
MÜNACAT
| 104 |
Ü
çÜncÜ
Ş
ua
Şualar