Sözler - page 966

muharrike asaplar›na ve cazibe, dafia, müvellide, musav-
vire gibi kuvvelere karfl› derin ve mükemmel vazifelerim
var. E¤er bütün bedeni, bütün damar ve asap ve kuvve-
leri teflkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret ve ilim
sende varsa ve benim emsalim ve sanatça ve keyfiyetçe
birbirimizin kardefli olan bütün hüceyrat-› bedeniyeye ta-
sarruf edecek nafiz bir kudret, flamil bir hikmet sende
varsa, göster; sonra, “Ben seni yapabilirim” diye dava
et. Yoksa, haydi git! Küreyvat-› hamra bana erzak getiri-
yorlar; küreyvat-› beyza da bana hücum eden hastal›kla-
ra mukabele ediyorlar. ‹flim var, beni meflgul etme.
“Hem, senin gibi âciz, camit, sa¤›r, kör bir fley bize
hiçbir cihetle kar›flamaz. Çünkü, bizde o derece ince ve
nazik ve mükemmel bir intizam
(HAfi‹YE)
var ki; e¤er bize
âb-› hayat:
hayat suyu.
âciz:
zay›f, güçsüz.
asap:
sinirler.
beden:
vücut.
beden-i insan:
insan bedeni.
camit:
ruhsuz, cans›z.
cazibe:
çekim.
cevelân:
dolafl›m.
cihet:
yön.
dafia:
itici, def edici.
dava:
iddia edilen, söz konusu
olan.
ekalliyet:
az›nl›k.
emsal:
benzer.
enkaz:
y›k›nt›, kal›nt›.
erzak:
yiyecek, az›klar.
evride:
toplardamarlar.
gayet:
çok, son derece.
halk:
yaratma.
hareket-i devriye:
dönerek ha-
reket etme.
hafliye:
dipnot.
hey’et-i mecmua:
bütünlük tefl-
kil eden fleylerin tamam›.
hikmet:
sebep, fayda, gaye, s›r,
incelik.
hüceyrat:
hücreler.
hüceyrat-› bedeniye:
bedenin
hücreleri.
hüceyre:
hücrecik.
hükmünde:
de¤erinde, yerinde.
ilim:
bilgi, marifet.
intizam:
düzgünlük, düzen.
istihdam:
hizmet ettirme.
kanun-u ‹lâhî:
Allah’›n kanunu.
keyfiyet:
nitelik, özellik.
kudret:
kuvvet, iktidar.
kuvve:
güç, yetki, yetenek.
küreyvat:
küçük kürecikler.
küreyvat-› beyza:
akyuvarlar.
küreyvat-› hamra:
alyuvarlar.
mecra:
ak›nt› yeri.
medar:
sebep, vesile.
Mevlevî:
Hz. Mevlâna’ya ba¤l›
olanlar, onun tarikatine mensup
olanlar.
muharrike:
harekete geçirici.
mukabele:
karfl›l›k verme.
muntazam:
düzenli, düzgün.
musavvire:
flekil ve suret ve-
ren.
müdafaa:
savunma.
müvellide:
meydana getiren.
nafiz:
nüfuzlu, tesirli.
nam›na:
ismine.
nazik:
narin, ince.
nispeten:
k›yaslayarak.
ree:
akci¤er.
safî:
temiz.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi hik-
metle ve sanatl› yaratan Al-
lah.
sür’atli:
h›zl›.
flamil:
içine alan, kaplayan.
flerayin:
atardamarlar.
tabir:
manas› olan söz, ifade.
tahribat:
tahripler, y›k›mlar.
tanzim:
düzenleme.
tasarruf:
kullanma, kullan›m
hakk›.
teflkil:
meydana getirme, fle-
killendirme.
vazife:
görev.
vazife-i umumîye:
umumî
görev.
vaziyet-i acibe:
acip ve flafl›r-
t›c› hâl, dikkat çekici.
966 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Sâni-i Hakîm beden-i insan› gayet muntazam bir flehir hük-
münde halk etmifltir. Damarlar›n bir k›sm›, telgraf ve telefon vazifesini gö-
rür; bir k›sm› da, çeflmelerin borular› hükmünde, âb-› hayat olan kan›n
cevelân›na medard›rlar.
Kan ise, içinde iki k›s›m küreyvat halk edilmifl. Bir k›sm› küreyvat-›
hamra tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak da¤›t›yor ve bir kanun-
u ‹lâhî ile hüceyrelere erzak yetifltiriyor—tüccar ve erzak memurlar› gibi.
Di¤er k›sm› küreyvat-› beyzad›rlar ki, ötekilere nispeten ekalliyettedirler.
Vazifeleri, hastal›k gibi düflmanlara karfl› asker gibi müdafaad›r ki, ne va-
kit müdafaaya girseler, Mevlevî gibi iki hareket-i devriye ile, sür’atli bir va-
ziyet-i acibe al›rlar.
Kan›n hey’et-i mecmuas› ise, iki vazife-i umumiyesi var. Biri bedende-
ki hüceyrat›n tahribat›n› tamir etmek; di¤eri hüceyrat›n enkazlar›n› topla-
y›p, bedeni temizlemektir. Evride ve flerayin nam›nda iki k›s›m damarlar
var ki; biri safî kan› getirir, da¤›t›r, safî kan›n mecralar›d›r. Di¤er k›sm›, en-
kaz› toplayan bulan›k kan›n mecras›d›r ki, flu ikinci ise, kan›, “ree” deni-
len nefesin geldi¤i yere getirirler.
ĉ
1...,956,957,958,959,960,961,962,963,964,965 967,968,969,970,971,972,973,974,975,976,...1482
Powered by FlippingBook