muharrike asaplarna ve cazibe, dafia, müvellide, musav-
vire gibi kuvvelere karfl derin ve mükemmel vazifelerim
var. E¤er bütün bedeni, bütün damar ve asap ve kuvve-
leri teflkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret ve ilim
sende varsa ve benim emsalim ve sanatça ve keyfiyetçe
birbirimizin kardefli olan bütün hüceyrat- bedeniyeye ta-
sarruf edecek nafiz bir kudret, flamil bir hikmet sende
varsa, göster; sonra, Ben seni yapabilirim diye dava
et. Yoksa, haydi git! Küreyvat- hamra bana erzak getiri-
yorlar; küreyvat- beyza da bana hücum eden hastalkla-
ra mukabele ediyorlar. flim var, beni meflgul etme.
Hem, senin gibi âciz, camit, sa¤r, kör bir fley bize
hiçbir cihetle karflamaz. Çünkü, bizde o derece ince ve
nazik ve mükemmel bir intizam
(HAfiYE)
var ki; e¤er bize
âb- hayat:
hayat suyu.
âciz:
zayf, güçsüz.
asap:
sinirler.
beden:
vücut.
beden-i insan:
insan bedeni.
camit:
ruhsuz, cansz.
cazibe:
çekim.
cevelân:
dolaflm.
cihet:
yön.
dafia:
itici, def edici.
dava:
iddia edilen, söz konusu
olan.
ekalliyet:
aznlk.
emsal:
benzer.
enkaz:
yknt, kalnt.
erzak:
yiyecek, azklar.
evride:
toplardamarlar.
gayet:
çok, son derece.
halk:
yaratma.
hareket-i devriye:
dönerek ha-
reket etme.
hafliye:
dipnot.
heyet-i mecmua:
bütünlük tefl-
kil eden fleylerin tamam.
hikmet:
sebep, fayda, gaye, sr,
incelik.
hüceyrat:
hücreler.
hüceyrat- bedeniye:
bedenin
hücreleri.
hüceyre:
hücrecik.
hükmünde:
de¤erinde, yerinde.
ilim:
bilgi, marifet.
intizam:
düzgünlük, düzen.
istihdam:
hizmet ettirme.
kanun-u lâhî:
Allahn kanunu.
keyfiyet:
nitelik, özellik.
kudret:
kuvvet, iktidar.
kuvve:
güç, yetki, yetenek.
küreyvat:
küçük kürecikler.
küreyvat- beyza:
akyuvarlar.
küreyvat- hamra:
alyuvarlar.
mecra:
aknt yeri.
medar:
sebep, vesile.
Mevlevî:
Hz. Mevlânaya ba¤l
olanlar, onun tarikatine mensup
olanlar.
muharrike:
harekete geçirici.
mukabele:
karfllk verme.
muntazam:
düzenli, düzgün.
musavvire:
flekil ve suret ve-
ren.
müdafaa:
savunma.
müvellide:
meydana getiren.
nafiz:
nüfuzlu, tesirli.
namna:
ismine.
nazik:
narin, ince.
nispeten:
kyaslayarak.
ree:
akci¤er.
safî:
temiz.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi hik-
metle ve sanatl yaratan Al-
lah.
süratli:
hzl.
flamil:
içine alan, kaplayan.
flerayin:
atardamarlar.
tabir:
manas olan söz, ifade.
tahribat:
tahripler, ykmlar.
tanzim:
düzenleme.
tasarruf:
kullanma, kullanm
hakk.
teflkil:
meydana getirme, fle-
killendirme.
vazife:
görev.
vazife-i umumîye:
umumî
görev.
vaziyet-i acibe:
acip ve flaflr-
tc hâl, dikkat çekici.
966 | SÖZLER
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
HAfiYE:
Sâni-i Hakîm beden-i insan gayet muntazam bir flehir hük-
münde halk etmifltir. Damarlarn bir ksm, telgraf ve telefon vazifesini gö-
rür; bir ksm da, çeflmelerin borular hükmünde, âb- hayat olan kann
cevelânna medardrlar.
Kan ise, içinde iki ksm küreyvat halk edilmifl. Bir ksm küreyvat-
hamra tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak da¤tyor ve bir kanun-
u lâhî ile hüceyrelere erzak yetifltiriyortüccar ve erzak memurlar gibi.
Di¤er ksm küreyvat- beyzadrlar ki, ötekilere nispeten ekalliyettedirler.
Vazifeleri, hastalk gibi düflmanlara karfl asker gibi müdafaadr ki, ne va-
kit müdafaaya girseler, Mevlevî gibi iki hareket-i devriye ile, süratli bir va-
ziyet-i acibe alrlar.
Kann heyet-i mecmuas ise, iki vazife-i umumiyesi var. Biri bedende-
ki hüceyratn tahribatn tamir etmek; di¤eri hüceyratn enkazlarn topla-
yp, bedeni temizlemektir. Evride ve flerayin namnda iki ksm damarlar
var ki; biri safî kan getirir, da¤tr, safî kann mecralardr. Di¤er ksm, en-
kaz toplayan bulank kann mecrasdr ki, flu ikinci ise, kan, ree deni-
len nefesin geldi¤i yere getirirler.
ĉ