tarznda ve lisan- hâli, lisan- kàl suretinde söylemifltim.
Bana hizmet eden kymettar kardefllerimin ve mescit ar-
kadafllarmn arzular ve istemeleri üzerine, o muhavere-
yi yazyorum. fiöyle ki:
Bütün tabiatperest, esbapperest ve müflrik gibi umum
enva- ehl-i flirkin ve küfrün ve dalâletin tevehhüm ettik-
leri fleriklerin namna bir flahs farz ediyoruz ki; o flahs-
farazî, mevcudat- âlemden bir fleye rab olmak istiyor ve
hakikî malik olmak dava etmektedir.
flte o müddei, evvelâ mevcudatn en küçü¤ü olan bir
zerreye rast gelir. Ona rab ve hakikî malik olmakta oldu-
¤unu, zerreye tabiat lisanyla ve felsefe diliyle söyler.
O zerre dahi, hakikat lisanyla ve hikmet-i Rabbanî di-
liyle der ki:
Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayr ayr her mas-
nua girip iflliyorum. E¤er bütün o vezaifi bana gördüre-
cek, sende ilim ve kudret varsa; hem, benim gibi, had ve
hesaba gelmeyen zerrat, içinde beraber gezip ifl görüyo-
ruz.
(HAfiYE)
E¤er bütün emsalim o zerreleri de istihdam
SÖZLER | 963
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
lisan:
dil.
lisan- hâl:
bir fleyin duruflu ve
görünüflü ile bir mana ifade et-
mesi; beden dili.
lisan- kàl:
söz ile anlatlan mana.
malik:
sahip.
masnu:
sanatla yaplmfl.
masnuat:
sanat eseri eflya.
mekân:
yer, alan.
mescit:
namaz klnacak yer.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
mevcudat-i âlem:
kâinattaki var-
lklar, evrendeki her fley.
muhavere:
konuflma.
müddei:
iddia sahibi, davac.
mühr-ü vahdaniyet:
Allahn bir-
lik mührü.
müflrik:
Allaha ortak koflan.
müteharrik:
hareketli.
namna:
adna.
nebatat:
bitkiler.
nücum-u sevabite:
duran, sabit
yldzlar.
Rab:
yaratan, terbiye eden, idare
eden.
Sâni:
yapan, yaratan Allah.
seyyarat:
gezegenler.
sikke-i samediyet:
hiç bir fleye
ihtiyac olmayan Allahn damga-
s, izi.
sikke-i vahdet:
birlik mührü, eti-
keti.
suret:
biçim, tarz, flekil.
flahs:
kifli.
flahs- farazî:
var saylan kifli.
flerik:
ortak.
tabiat:
maddî âlem.
tabiatperest:
Allaha inanmayan,
maddecilik lisanyla tabiata yara-
tclk veren.
tarz:
biçim, yöntem.
tevehhüm:
vehimlenme, zannet-
me.
umum:
bütün.
vahdet:
Allahn birli¤i.
vazife:
görev.
vezaif:
vazifeler.
zapt:
tutma, alma.
zerrat:
zerreler.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s.
arzu:
istek, heves.
dalâlet:
man ve slâmiyetten
ayrlmak.
elhâsl:
ksa olarak, özetle.
emsal:
örnekler, benzer.
enva-i ehl-i flirk:
flirk yolunda
gidenlerin çeflitleri.
esbapperest:
her fleyi bir se-
bebe ba¤layarak Allahn her
fleyin yaratcs oldu¤unu in-
kâr eden.
evvelâ:
ilk önce.
farz etmek:
var saymak, öyle
kabul etmek.
felsefe:
madde ve hayat
bafllangç ve gaye bakmn-
dan inceleyen ilim.
had:
snr.
hadsiz:
snrsz.
hakikat:
gerçek, bir fleyin as-
l ve esas.
hakikî:
gerçek.
hafliye:
dipnot.
hikmet-i Rabbanî:
Cenab-
Hakkn terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatl olmas.
hükmünde:
de¤erinde, yerin-
de.
idhal:
dahil etme, içine kat-
ma.
istihdam:
hizmet ettirme, ça-
lfltrma.
kymettar:
de¤erli.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küfür:
Allahn varl¤na, birli-
¤ine inanmama.
HAfiYE:
Evet, müteharrik her bir fley, zerrattan seyyarata kadar, kendi-
lerinde olan sikke-i samediyet ile vahdeti gösterdikleri gibi, harekâtlaryla
dahi gezdikleri bütün yerleri vahdet namna zapt ederler; kendi malikinin
mülküne idhal ederler. Hareket etmeyen masnuat ise, nebatattan nü-
cum-u sevabite kadar birer mühr-ü vahdaniyet hükmündedirler ki, bulun-
du¤u mekân kendi Sâniinin mektubu oldu¤unu gösterirler.
Demek, her bir nebat, her bir meyve, birer mühr-ü vahdaniyet, birer
sikke-i vahdettirler ki, mekânlarn ve vatanlarn, vahdet namna, Sânile-
rinin mektubu oldu¤unu gösterirler.
Elhâsl
, her bir fley, hareketiyle bütün eflyay vahdet namna zapt eder.
Demek, bütün yldzlar elinde tutmayan, bir tek zerreye rab olamaz.