Sözler - page 963

tarz›nda ve lisan-› hâli, lisan-› kàl suretinde söylemifltim.
Bana hizmet eden k›ymettar kardefllerimin ve mescit ar-
kadafllar›m›n arzular› ve istemeleri üzerine, o muhavere-
yi yaz›yorum. fiöyle ki:
Bütün tabiatperest, esbapperest ve müflrik gibi umum
enva-› ehl-i flirkin ve küfrün ve dalâletin tevehhüm ettik-
leri fleriklerin nam›na bir flah›s farz ediyoruz ki; o flahs-›
farazî, mevcudat-› âlemden bir fleye rab olmak istiyor ve
hakikî malik olmak dava etmektedir.
‹flte o müddei, evvelâ mevcudat›n en küçü¤ü olan bir
zerreye rast gelir. Ona rab ve hakikî malik olmakta oldu-
¤unu, zerreye tabiat lisan›yla ve felsefe diliyle söyler.
O zerre dahi, hakikat lisan›yla ve hikmet-i Rabbanî di-
liyle der ki:
“Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayr› ayr› her mas-
nua girip iflliyorum. E¤er bütün o vezaifi bana gördüre-
cek, sende ilim ve kudret varsa; hem, benim gibi, had ve
hesaba gelmeyen zerrat, içinde beraber gezip ifl görüyo-
ruz.
(HAfi‹YE)
E¤er bütün emsalim o zerreleri de istihdam
SÖZLER | 963
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
lisan:
dil.
lisan-› hâl:
bir fleyin duruflu ve
görünüflü ile bir mana ifade et-
mesi; beden dili.
lisan-› kàl:
söz ile anlat›lan mana.
malik:
sahip.
masnu:
sanatla yap›lm›fl.
masnuat:
sanat eseri eflya.
mekân:
yer, alan.
mescit:
namaz k›l›nacak yer.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
mevcudat-i âlem:
kâinattaki var-
l›klar, evrendeki her fley.
muhavere:
konuflma.
müddei:
iddia sahibi, davac›.
mühr-ü vahdaniyet:
Allah’›n bir-
lik mührü.
müflrik:
Allah’a ortak koflan.
müteharrik:
hareketli.
nam›na:
ad›na.
nebatat:
bitkiler.
nücum-u sevabite:
duran, sabit
y›ld›zlar.
Rab:
yaratan, terbiye eden, idare
eden.
Sâni:
yapan, yaratan Allah.
seyyarat:
gezegenler.
sikke-i samediyet:
hiç bir fleye
ihtiyac› olmayan Allah’›n damga-
s›, izi.
sikke-i vahdet:
birlik mührü, eti-
keti.
suret:
biçim, tarz, flekil.
flah›s:
kifli.
flahs-› farazî:
var say›lan kifli.
flerik:
ortak.
tabiat:
maddî âlem.
tabiatperest:
Allah’a inanmayan,
maddecilik lisan›yla tabiata yara-
t›c›l›k veren.
tarz:
biçim, yöntem.
tevehhüm:
vehimlenme, zannet-
me.
umum:
bütün.
vahdet:
Allah’›n birli¤i.
vazife:
görev.
vezaif:
vazifeler.
zapt:
tutma, alma.
zerrat:
zerreler.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s›.
arzu:
istek, heves.
dalâlet:
‹man ve ‹slâmiyetten
ayr›lmak.
elhâs›l:
k›sa olarak, özetle.
emsal:
örnekler, benzer.
enva-i ehl-i flirk:
flirk yolunda
gidenlerin çeflitleri.
esbapperest:
her fleyi bir se-
bebe ba¤layarak Allah’›n her
fleyin yarat›c›s› oldu¤unu in-
kâr eden.
evvelâ:
ilk önce.
farz etmek:
var saymak, öyle
kabul etmek.
felsefe:
madde ve hayat›
bafllang›ç ve gaye bak›m›n-
dan inceleyen ilim.
had:
s›n›r.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikat:
gerçek, bir fleyin as-
l› ve esas›.
hakikî:
gerçek.
hafliye:
dipnot.
hikmet-i Rabbanî:
Cenab-›
Hakk›n terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatl› olmas›.
hükmünde:
de¤erinde, yerin-
de.
idhal:
dahil etme, içine kat-
ma.
istihdam:
hizmet ettirme, ça-
l›flt›rma.
k›ymettar:
de¤erli.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küfür:
Allah’›n varl›¤›na, birli-
¤ine inanmama.
HAfi‹YE:
Evet, müteharrik her bir fley, zerrattan seyyarata kadar, kendi-
lerinde olan sikke-i samediyet ile vahdeti gösterdikleri gibi, harekâtlar›yla
dahi gezdikleri bütün yerleri vahdet nam›na zapt ederler; kendi malikinin
mülküne idhal ederler. Hareket etmeyen masnuat ise, nebatattan nü-
cum-u sevabite kadar birer mühr-ü vahdaniyet hükmündedirler ki, bulun-
du¤u mekân› kendi Sâniinin mektubu oldu¤unu gösterirler.
Demek, her bir nebat, her bir meyve, birer mühr-ü vahdaniyet, birer
sikke-i vahdettirler ki, mekânlar›n› ve vatanlar›n›, vahdet nam›na, Sâni’le-
rinin mektubu oldu¤unu gösterirler.
Elhâs›l
, her bir fley, hareketiyle bütün eflyay› vahdet nam›na zapt eder.
Demek, bütün y›ld›zlar› elinde tutmayan, bir tek zerreye rab olamaz.
1...,953,954,955,956,957,958,959,960,961,962 964,965,966,967,968,969,970,971,972,973,...1482
Powered by FlippingBook