O küreyvat- hamra, yani yuvarlak krmz mevcut,
ona hakikat lisanyla ve hikmet-i lâhiye dili ile der: Ben
yalnz de¤ilim. E¤er sikkemiz ve memuriyetimiz ve niza-
matmz bir olan kan ordusundaki bütün emsalime malik
olabilirsen; hem, gezdi¤imiz ve kemal-i hikmetle istih-
dam olundu¤umuz bütün hüceyrat- bedene malik olacak
bir dakik hikmet ve azîm kudret sende varsa, göster ve
gösterebilirsen, belki senin davanda bir mana bulunabi-
lir. Hâlbuki, senin gibi sersem ve senin elindeki sa¤r ta-
biat ve kör kuvvetle, de¤il malik olmak, belki zerre mik-
tar karflamazsn. Çünkü, bizdeki intizam o kadar mü-
kemmeldir ki, ancak her fleyi görür ve iflitir ve bilir ve ya-
par bir Zat bize hükmedebilir. Öyle ise sus! Vazifem o ka-
dar mühim ve intizam o kadar mükemmeldir ki, senin
ile, senin böyle karma karflk sözlerine cevap vermeye
vaktim yok der, onu tart eder.
Sonra, onu kandramad¤ için, o müddei gider, be-
dendeki hüceyre tabir ettikleri menzilci¤e rast gelir. Fel-
sefe ve tabiat lisanyla der: Zerreye ve küreyvat- ham-
raya söz anlattramadm. Belki sen sözümü anlarsn.
Çünkü, sen, gayet küçük bir menzil gibi, birkaç fleyden
yaplmflsn. Öyle ise ben seni yapabilirim. Sen benim
masnuum ve hakikî mülküm ol der.
O hüceyre ona cevaben, hikmet ve hakikat lisanyla
der ki: Ben, çendan küçücük bir fleyim, fakat pek büyük
vazifelerim, pek ince münasebetlerim ve bedenin bütün
hüceyratna ve heyet-i mecmuasna ba¤l alâkalarm var.
Ezcümle, evride ve flerayin damarlarna ve hassase ve
SÖZLER | 965
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
hikmet:
sebep, fayda, gaye, sr,
incelik.
hikmet-i lâhiye:
Allahn hikme-
ti, dile¤i, gayeleri.
hüceyrat:
hücreler.
hüceyrat- beden:
beden hücre-
leri.
hüceyre:
hücrecik.
hükmetmek:
emir ve karar ver-
mek.
intizam:
düzgünlük.
istihdam:
hizmet ettirme.
kemal-i hikmet:
mükemmel hik-
met ve gaye.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küreyvat- hamra:
kandaki alyu-
varlar.
lisan:
dil.
malik:
sahip.
mana:
anlam.
masnu:
sanatla yaplmfl, eser.
memuriyet:
emredileni yapma,
görev yerine getirme.
menzil:
yer, konaklama yeri.
müddei:
iddia sahibi, davac.
mühim:
önemli.
mükemmel:
kusursuz.
mülk:
sahip olunan, üzerinde ta-
sarruf hakk bulunan fley.
münasebet:
yaknlk, iliflki.
nizamat:
nizamlar, kanunlar.
sersem:
aptal, dengesiz.
sikke:
mühür, damga.
flerayin:
atardamarlar.
tabiat:
maddî âlem, yaratlan efl-
ya.
tabir:
manas olan söz, ifade.
vazife:
görev.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi Al-
lah.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s.
alâka:
ilgi, ba¤.
azîm:
büyük, yüce.
beden:
vücut.
çendan:
gerçi.
dakik hikmet:
pek ince gaye
ve fayda.
dava:
iddia edilen konu, söz
konusu.
emsal:
benzer.
evride:
toplardamarlar.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
felsefe:
madde ve hayat
bafllangç ve gaye bakmn-
dan inceleyen ilim.
gayet:
çok, son derece.
hakikî:
gerçek.
hassase:
hissedici duyu.
heyet-i mecmua:
bütünün
gösterdi¤i hâl ve manzara.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal,
faydal ve tam yerli yerinde
olmas.