Sonra, o müddei, yerde yer bulamad¤ için, gider gü-
nefle kalbinden der ki: Bu çok büyük bir fleydir. Belki
içinde bir delik bulup, bir yol açarm, yeri de musahhar
ederim. Günefle flirk namna ve fleytanlaflmfl felsefe li-
sanyla, Mecusîlerin dedikleri gibi der ki:
Sen bir sultansn. Kendi kendine maliksin, istedi¤in
gibi tasarruf edersin.
Günefl ise, hak namna ve hakikat lisanyla ve hik-
met-i lâhiye diliyle ona der:
Hâflâ, yüz bin defa hâflâ ve kellâ! Ben musahhar bir
memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarm.
Bir sine¤e, belki bir sine¤in kanadna dahi hakikî malik
olamam. Çünkü sine¤in vücudunda öyle manevî cevher-
ler ve göz, kulak gibi antika sanatlar var ki, benim dük-
kânmda yok, daire-i iktidarmn haricindedir der, müd-
deiyi tekdir eder.
Sonra, o müddei döner, firavunlaflmfl felsefe lisanyla
der ki:
Madem kendine malik ve sahip de¤ilsin, bir hizmet-
kârsn; esbap namna benimsin der.
O vakit günefl, hak ve hakikat namna ve ubudiyet li-
sanyla der ki:
Ben öyle birinin olabilirim ki, bütün emsalim olan ul-
vî yldzlar icat eden ve semavatnda kemal-i hikmetle
yerlefltiren ve kemal-i haflmetle döndüren ve kemal-i ziy-
netle süslendiren bir Zat olabilir.
SÖZLER | 973
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
büyüklük ve heybet.
kemal-i hikmet:
mükemmel hik-
met ve gaye.
kemal-i ziynet:
mükemmel bir
süsleme.
lisan:
dil.
malik:
sahip.
manevî:
manaya ait.
Mecusî:
atefle tapan.
memur:
görevli.
misafirhane:
geçici konaklanan
yer, konuk evi.
mumdar:
aydnlatan.
musahhar:
emir altna giren.
müddei:
iddia sahibi, davac.
namna:
adna, ismine.
semavat:
semalar, gökler.
seyyid:
efendi.
sultan:
hükümdar.
fleytan:
iblis, sapkn.
flirk:
Allaha ortak koflma.
tasarruf:
yönetme, kullanm hak-
k.
tektir:
azarlama.
ubudiyet:
kulluk.
ulvî:
yüksek, yüce.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi Al-
lah.
antika:
kymetli, de¤erli.
cevher:
öz, can.
daire-i iktidar:
güç, kuvvet
dairesi, sahas.
emsal:
benzerler.
esbap:
sebepler.
felsefe:
madde ve hayat
bafllangç ve gaye bakmn-
dan inceleyen ilim.
firavun:
imansz, kâfir, azgn.
hak:
do¤ru.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek, asl.
haricinde:
dflnda.
hâflâ:
asla.
hikmet-i lâhiye:
Allahn hik-
meti, Allahn yaratmada bir
gaye ve fayda gözetmesi, her
fleyi bir sebebe ba¤lamas.
hizmetkâr:
hizmetçi.
icat:
yoktan var etme, mey-
dana çkarma.
kellâ:
hiç bir zaman, katiyen.
kemal-i haflmet:
mükemmel