Sözler - page 973

Sonra, o müddei, yerde yer bulamad›¤› için, gider gü-
nefle kalbinden der ki: “Bu çok büyük bir fleydir. Belki
içinde bir delik bulup, bir yol açar›m, yeri de musahhar
ederim.” Günefle flirk nam›na ve fleytanlaflm›fl felsefe li-
san›yla, Mecusîlerin dedikleri gibi der ki:
“Sen bir sultans›n. Kendi kendine maliksin, istedi¤in
gibi tasarruf edersin.”
Günefl ise, hak nam›na ve hakikat lisan›yla ve hik-
met-i ‹lâhiye diliyle ona der:
“Hâflâ, yüz bin defa hâflâ ve kellâ! Ben musahhar bir
memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdar›m.
Bir sine¤e, belki bir sine¤in kanad›na dahi hakikî malik
olamam. Çünkü sine¤in vücudunda öyle manevî cevher-
ler ve göz, kulak gibi antika sanatlar var ki, benim dük-
kân›mda yok, daire-i iktidar›m›n haricindedir” der, müd-
deiyi tekdir eder.
Sonra, o müddei döner, firavunlaflm›fl felsefe lisan›yla
der ki:
“Madem kendine malik ve sahip de¤ilsin, bir hizmet-
kârs›n; esbap nam›na benimsin” der.
O vakit günefl, hak ve hakikat nam›na ve ubudiyet li-
san›yla der ki:
“Ben öyle birinin olabilirim ki, bütün emsalim olan ul-
vî y›ld›zlar› icat eden ve semavat›nda kemal-i hikmetle
yerlefltiren ve kemal-i haflmetle döndüren ve kemal-i ziy-
netle süslendiren bir Zat olabilir.”
SÖZLER | 973
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
büyüklük ve heybet.
kemal-i hikmet:
mükemmel hik-
met ve gaye.
kemal-i ziynet:
mükemmel bir
süsleme.
lisan:
dil.
malik:
sahip.
manevî:
manaya ait.
Mecusî:
atefle tapan.
memur:
görevli.
misafirhane:
geçici konaklanan
yer, konuk evi.
mumdar:
ayd›nlatan.
musahhar:
emir alt›na giren.
müddei:
iddia sahibi, davac›.
nam›na:
ad›na, ismine.
semavat:
semalar, gökler.
seyyid:
efendi.
sultan:
hükümdar.
fleytan:
iblis, sapk›n.
flirk:
Allah’a ortak koflma.
tasarruf:
yönetme, kullan›m hak-
k›.
tektir:
azarlama.
ubudiyet:
kulluk.
ulvî:
yüksek, yüce.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi Al-
lah.
antika:
k›ymetli, de¤erli.
cevher:
öz, can.
daire-i iktidar:
güç, kuvvet
dairesi, sahas›.
emsal:
benzerler.
esbap:
sebepler.
felsefe:
madde ve hayat›
bafllang›ç ve gaye bak›m›n-
dan inceleyen ilim.
firavun:
imans›z, kâfir, azg›n.
hak:
do¤ru.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek, as›l.
haricinde:
d›fl›nda.
hâflâ:
asla.
hikmet-i ‹lâhiye:
Allah’›n hik-
meti, Allah’›n yaratmada bir
gaye ve fayda gözetmesi, her
fleyi bir sebebe ba¤lamas›.
hizmetkâr:
hizmetçi.
icat:
yoktan var etme, mey-
dana ç›karma.
kellâ:
hiç bir zaman, kat’iyen.
kemal-i haflmet:
mükemmel
1...,963,964,965,966,967,968,969,970,971,972 974,975,976,977,978,979,980,981,982,983,...1482
Powered by FlippingBook