ne kadar velveleli bir hercümerce sebebiyet verdi¤i ma-
lûm. Hâlbuki, küre-i arzdan bin defa büyük ve top gülle-
sinden yetmifl defa sür’atli hareket edenler, y›ld›zlar içe-
risinde var oldu¤unu kozmo¤rafya söylüyor. ‹flte, sükû-
net içindeki sükût-u ecramdan, Sâni-i Zülcelâl’in ve Ka-
dîr-i Zülkemal’in derece-i kudret ve teshirini ve nücumun
Ona derece-i ink›yat ve itaatini anla.
m
án
ªr
µ
p
M ? /
a k
án
c
n
ôn
M
: Hem, seman›n yüzünde, hikmet
içinde bir hareketi görmeyi ayet emrediyor. Evet, gayet
acip ve azîm o harekât, gayet dakik ve genifl hikmet için-
dedir. Nas›l ki, bir fabrikan›n çarklar›n› ve dolaplar›n› bir
hikmet içinde çeviren bir sanatkâr, fabrikan›n azamet ve
intizam› derecesinde, derece-i sanat ve maharetini gös-
terir; öyle de, koca günefle seyyarat ile beraber fabrika
vaziyetini veren ve o müthifl azîm küreleri sapan tafllar›
misillü ve fabrika çarklar› gibi etraf›nda döndüren bir Ka-
dîr-i Zülcelâl’in derece-i kudret ve hikmeti, o nispette na-
zara tezahür eder.
m
án
æj/
R /
‘ Ék
ª t
°ùn
Ñn
J ,m
án
ªr
°ûn
M /
‘ k
CÓo
``r
Än
?n
J
: Yani, hem, semavat
yüzünde öyle bir haflmet içinde bir parlamak ve bir
ziynet içinde bir tebessüm var ki, Sâni-i Zülcelâl’in ne ka-
dar muazzam bir saltanat›, ne kadar güzel bir sanat› ol-
du¤unu gösterir. Donanma günlerinde kesretli elektrik
lâmbalar› sultan›n derece-i haflmetini ve terakkiyat-› me-
deniyede derece-i kemalini gösterdi¤i gibi; koca sema-
vat, o haflmetli, ziynetli y›ld›zlar›yla Sâni-i Zülcelâl’in
acip:
tuhaf, hayret uyand›ran.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük.
azîm:
büyük.
çark:
dönen, iflleyen fley, meka-
nizma, sistem.
dakik:
ince.
derece-i haflmet:
ihtiflam›n dere-
cesi, büyüklük.
derece-i hikmet:
hikmet derece-
si, ‹lâhî gayenin mertebeleri.
derece-i ink›yat:
boyun e¤me
derecesi.
derece-i kemal:
mükemmellik
derecesi.
derece-i kudret:
‹lâhî kudretin
sonsuz derecesi.
derece-i sanat:
sanat derecesi.
gayet:
çok, son derece.
harekât:
hareketler.
haflmet:
ihtiflam, heybet, gör-
kem.
haflmetli:
ihtiflaml›, görkemli.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal›, faydal› ve
tam yerli yerinde olmas›.
intizam:
düzgünlük, nizam.
itaat:
uyma, dinleme.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
Kadîr-i Zülkemal:
sonsuz kemal
ve kudret sahibi olan, Allah.
kesretli:
çoklukla, çokça.
kozmo¤rafya:
astronomi.
küre:
yuvarlak cisim.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
maharet:
ustal›k.
malûm:
bilinir.
misillü:
benzeri.
muazzam:
çok büyük.
müthifl:
dehfletli, korkunç.
nazar:
bak›fl.
nispet:
ölçü, oran.
nücum:
y›ld›zlar.
saltanat:
sultanl›k, hükümdarl›k.
sanatkâr:
sanat eseri ortaya ko-
yan kimse.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz celâl sahi-
bi ve her fleyi sanatl› yaratan
Allah.
sebebiyet:
sebep olma.
sema:
gökyüzü.
semavat:
semalar, gökler.
seyyarat:
gezegenler.
sukut-u ecram:
gezegenlerin
düflüflü, gök cisimlerinin ses-
sizli¤i.
sultan:
padiflah.
sükûnet:
durgunluk, sakinlik.
tebessüm:
gülümseme.
terakkiyat-› medeniye:
me-
denî ve teknolojik ilerlemeler.
teshir:
cezp etme, kendine
ba¤lama.
tezahür:
ortaya ç›kma, gö-
rünme.
vaziyet:
durum.
velvele:
gürültü, pat›rt›.
zelzele-i hercümerç:
karma-
kar›fl›kl›¤›n sars›nt›s›.
ziynet:
süs.
980 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ