zerrattan yldzlara kadar ve kinci Mevkfta görüldü¤ü gi-
bi, hilkat-i semavat ve arzdan, tâ simalardaki teflahhusa-
ta kadar hangi fleyden soruldu ise, lisan- hâl ile vahdani-
yete flahadet ve sikke-i tevhidi gösterdi; sen de gördün.
Öyle ise, kâinatn mevcudatnda bir emare yok ki, bir
flirk ihtimali, ona bina edilsin. Demek, dava-i flirk, srf ta-
hakkümî ve manasz söz ve dava-i mücerret oldu¤undan,
flirki iddia etmek, mahz- cehalet, ayn- belâhattir.
flte ehl-i dalâletin vekili, buna karfl diyece¤i kalmyor.
Yalnz diyor ki:
fiirke emare, kâinattaki tertib-i esbap-
tr, her fleyin bir sebeple ba¤l oldu¤udur. Demek, esba-
bn hakikî tesirleri vardr; tesirleri varsa, flerik olabilirler.
Elcevap:
Mefliet ve hikmet-i lâhiyenin muktezasyla
ve çok esmann tezahür etmek istemesiyle, müsebbebat
esbaba raptedilmifl, her bir fley bir sebeple ba¤lanmfl.
Fakat, çok yerlerde ve müteaddit Sözlerde katî ispat et-
mifliz ki, Esbapta hakikî tesir-i icadî yok. fiimdi yalnz
bu kadar deriz ki:
Esbap içinde, bilbedahe en eflrefi ve ihtiyar en genifl
ve tasarrufat en vâsi, insandr. nsann dahi en zahir
efal-i ihtiyariyesi içinde en zahiri, ekl ve kelâm ve fikir-
dir; yani yemek, söylemek, düflünmektir. fiu yemek, söy-
lemek, düflünmek ise gayet muntazam, acip, hikmetli bi-
rer silsiledir. O silsilenin yüz cüzünden, insann dest-i ih-
tiyarna verilen, ancak bir cüzüdür. Meselâ, yemekten,
bedenin tegaddi-i hüceyratndan tut, tâ semeratn teflek-
külüne kadar olan silsile-i efal içinde, insann dest-i ihti-
yarna verilen, yalnz a¤zdaki difllerin de¤irmenini tahrik
SÖZLER | 989
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
gayet:
çok, son derece.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal, faydal ve
tam yerli yerinde olmas.
hikmet-i lâhiye:
Allahn hikme-
ti.
hilkat-i semavat:
göklerin yarat-
lfl.
ihtiyar:
irade, tercih.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
katî:
kesin.
kelâm:
konuflma.
lisan-i hâl:
hâl dili.
mahz-i cehalet:
cahilli¤in tâ ken-
disi.
manasz:
anlamsz.
mefliet:
irade, arzu, istek.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
mukteza:
gerekme, icap etme.
muntazam:
nizaml, düzgün.
müsebbebat:
sebeple meydana
çkanlar.
müteaddit:
birçok.
rapt:
ba¤lama.
semerat:
semereler, meyveler.
sikke-i tevhit:
birlik sikkesi, nifla-
n
silsile:
zincirleme.
silsile-i efal:
fiiller silsilesi.
sima:
yüz, çehre.
flahadet:
flahitlik.
flerik:
ortak.
flirk:
Allaha ortak koflma.
tahakkümî:
manasz iddia.
tahrik:
harekete geçirme.
tasarrufat:
tasarruflar; kullanm
haklar.
tegaddi-i hüceyrat:
hücrelerin
beslenmesi.
tertib-i esbap:
sebeplerin düzen-
lenmesi, her bir fleyin her bir ola-
yn bir sebebe ba¤l olarak mey-
dana gelmesi.
tesir:
etki.
tesir-i icadî:
icat etme kabiliyeti.
teflahhusat:
cisimlenmeler.
teflekkül:
flekillenme, meydana
gelme.
tezahür:
görünme.
vahdaniyet:
Allahn birli¤i ve
varl¤.
vâsi:
genifl, bol.
vekil:
baflkasnn yerine hareket
eden, konuflan.
zahir:
açk.
zerrat:
zerreler.
acip:
dikkat çeken, hayret ve-
ren.
arz:
yer, dünya.
ayn-i belâhat:
ahmakl¤n tâ
kendisi.
bilbedahe:
açktan, aflikâr
olarak.
bina:
yap.
cüz:
ksm, parça.
dava-i mücerret:
manasz ve
hayali bir dava.
dava-i flirk:
flirk davas; ortak
koflma iddias.
dest-i ihtiyar:
irade eli.
efal-i ihtiyariye:
kiflinin ken-
di iste¤iyle yapt¤ ifller.
ehl-i dalâlet:
azgn ve sapkn
kimseler.
ekl:
bir fley yeme.
elcevap:
cevap olarak.
emare:
alâmet, belirti.
esbap:
sebepler.
esma:
isimler.
eflref:
en flerefli.