Sözler - page 985

biri, Onun vahdaniyetine birer delil-i kat’îdir. Kur’ân-›
Hakîm, hadsiz bürhanlar›nda ispat etti¤i gibi, umumun
nazar›na en zahir bürhanlar› daha ziyade zikreder.
Ezcümle:
r
øp
en
h
1
@ *G s
øo
dƒo
?n
«n
d ¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª° s
ùdG n
?n
?n
N r
øn
e r
ºo
¡n
àr
?n
Än
°S r
øp
Än
dn
h
2
r
ºo
µp
fGn
ƒr
dn
Gn
h r
ºo
µp
àn
æ°p
ùr
dn
G o
±n
Óp
àr
NGn
h ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª° s
ùdG o
?r
?n
N /
¬p
JÉn
j'
G
gibi pek çok ayatla, Kur’ân-› Hakîm, hilkat-i arz ve se-
mavat›, vahdaniyete bedahet derecesinde bir bürhan
gösteriyor ki, ister istemez zîfluur olan her adam, hilkat-i
arz ve semavatta, bizzarure Hâl›k-› Zülcelâl’ini tasdik et-
meye mecburdur ki,
*G s
øo
dƒo
?n
«n
d
der.
Birinci Mevk›fta, nas›l bir zerreden bafllad›k, tâ y›ld›z-
lara ve semavata kadar sikke-i tevhidi gösterdik; Kur’ân-›
Hakîm flu nevi ayatla, y›ld›zlardan ve semavattan tutup,
tâ zerrelere kadar, flirki tart eder. fiöyle iflaret eder ve
manen der:
Semavat ve arz› böyle muntazam halk eden bir Ka-
dîr-i Mutlak’›n devair-i masnuat›ndan olan manzume-i
flemsiye, bilbedahe Onun kabza-i tasarrufundad›r.
Madem o Kadîr-i Mutlak, flemsi seyyarat›yla kabza-i
tasarrufunda tutuyor ve tanzim ve teshir ve tedvir ediyor;
elbette o manzume-i flemsiyenin bir cüz’ü ve flems ile
ba¤lanan küre-i arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbir
ve tedvirindedir. Madem küre-i arz, kabza-i tasarrufunda
SÖZLER | 985
O
TUZ
K‹NC‹
S
ÖZ
olarak.
bizzarure:
ister istemez, mecbu-
ren.
bürhan:
delil, hüccet.
cüz’:
parça.
delil-i kat’î:
kesin delil.
devair-i masnuat:
sanatla yap›l-
m›fl fleylerin oluflturdu¤u daireler.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
hadsiz:
s›n›rs›z.
halk:
yaratma.
Hâl›k-› Zülcelâl:
sonsuz celâl sa-
hibi ve her fleyi yoktan var eden
yarat›c› Allah.
hilkat-i arz:
yeryüzünün yarat›l›-
fl›.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kabza-i tasarruf:
tasarrufu alt›n-
da olma; güç, kuvvet eli.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kay›t ve
flarta tâbi olmaks›z›n her fleye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
manen:
mana itibar›yla, iç varl›k
bak›m›ndan, gönülce, ruhça, ma-
naca.
manzume-i flemsiye:
günefl sis-
temi.
mevk›f:
k›s›m, bölüm.
muntazam:
nizaml›, intizaml›.
nazar:
bak›fl, dikkat.
nev:
çeflit.
semavat:
semalar, gökler.
seyyarat:
gezegenler.
sikke-i tevhit:
birlik sikkesi , ni-
flan›.
flems:
günefl.
flirk:
Allah’a ortak koflma.
tanzim:
düzenleme.
tart:
kovmak, uzaklaflt›rma.
tedbir:
idare etme, yönetme.
tedvir:
çekip çevirme, idare et-
me.
teshir:
emri alt›na alma, cezp et-
me.
umum:
herkes.
vahdaniyet:
Allah’›n birli¤i ve
varl›¤›.
zahir:
aç›k.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s›.
zikir:
anma, bildirme.
zîfluur:
fluurlu, bilinç sahibi.
ziyade:
çok.
arz:
yer, dünya.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
bedahet:
aç›kl›k.
bilbedahe:
aç›ktan, aflikâr
1.
And olsun ki, onlara “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorsan, elbette “Allah” derler.
(Lokman Suresi: 25.)
2.
Göklerin ve yerin yarat›l›fl› ile dillerinizin ve renklerinizin farkl›l›¤› da yine Onun ayetlerin-
dendir. (Rum Suresi: 22.)
1...,975,976,977,978,979,980,981,982,983,984 986,987,988,989,990,991,992,993,994,995,...1482
Powered by FlippingBook