Sözler - page 982

yazmas›na bir nur hokkas› hükmüne getirmek; ve yük-
sek minare ve kulelerdeki büyük saatlerin parlayan ak-
repleri misillü, kubbe-i semada kameri zaman›n saat-i
kübras›na bir akrep yapmak; mütefavit çok hilâller sure-
tinde her geceye güya ayr› bir hilâl b›rak›p, sonra dönüp
kendine toplamak; menzillerinde kemal-i mizanla, dakik
hesapla hareket ettirmek; ve kubbe-i semada parlayan,
tebessüm eden y›ld›zlarla gö¤ün güzel yüzünü yald›zla-
mak, elbette nihayetsiz bir saltanat-› rububiyetin fleairi-
dir, zîfluura onu ifl’ar eden muhteflem bir ulûhiyetin ifla-
rat›d›r; ehl-i fikri imana ve tevhide davet eder.
Bak kitab-› kâinat›n safha-i rengînine,
Hâme-i zerrin-i Kudret, gör ne tasvir eylemifl.
Kalmam›fl bir nokta muzlim, çeflm-i dil erbab›na,
Sanki ayat›n Hudâ, nur ile tahrir eylemifl.
Bak, ne mu’ciz-i Hikmet, iz’anrubâ-i kâinat,
Bak, ne âlî bir temaflad›r feza-i kâinat.
Dinle de y›ld›zlar›, flu hutbe-i flîrînine,
Name-i nurîni Hikmet, bak ne takrir eylemifl.
Hep beraber nutka gelmifl, hak lisan›yla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelâl’in haflmet-i sultan›na,
Birer bürhan-› nurefflan›z vücub-u Sânia; hem
vahdete, hem kudrete flahitleriz biz.
fiu zeminin yüzünü yald›zlayan nazenin mu’cizat› çün
melek seyran›na,
Bu seman›n arza bakan, Cennete dikkat eden, binler
müdakkik gözleriz biz.
âlî:
yüce, yüksek.
arz:
yer, dünya.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
bürhan-› nurefflan:
nur saçan
parlak delil.
çeflm-i dil:
kalp gözü, basiret.
çün:
çünkü, flu sebepten ki.
davet:
ça¤›rma.
ehl-i fikir:
tefekkür sahipleri.
erbap:
sahipler, ehil.
feza-i kâinat:
uzay.
güya:
sanki.
hak:
Allah, do¤ru.
hâme-i zerrin-i Kudret:
‹lâhî
kudretin alt›n kalemi.
haflmet-i sultan:
sultan›n büyük-
lü¤ü.
Hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal›, faydal› ve
tam yerli yerinde yaratan Allah.
hilâl:
yeni ay.
hokka:
içine mürekkep konulan
kutu biçimindeki kap.
hutbe-i flirin:
tatl› konuflmalar,
zevkli sohbetler.
Hüda:
Allah, Rab.
hükmüne:
de¤erine, yerine.
hüküm:
de¤er.
iman:
inanma, itikat.
ifl’ar:
anlatma, bildirme.
iflarat:
iflaretler.
iz’anrubâ-i kâinat:
kâinat›n çok
hayret ve flaflk›nl›k veren yönü.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kamer:
ay.
kemal-i mizan:
ölçünün tam ve
kusursuz oluflu.
kitab-› kâinat:
kâinat kitab›.
kubbe-i sema:
gökyüzü kubbesi.
kudret:
kuvvet, iktidar.
lisan:
dil.
melek:
Allah’›n nurdan yaratt›¤›
her zaman görülemeyen, Allah’›n
emirlerine tam itaat eden mah-
lûk.
menzil:
yer.
minare:
camilerde ezan okumak
için yap›lm›fl kule fleklindeki yük-
sek yer.
misillü:
benzeri.
mu’cizat:
mu’cizeler.
mu’ciz-i Hikmet:
sonsuz hikmet
sahibi olan Allah’›n mu’cizesini
gösteren
muhteflem:
görkemli.
muzlim:
karanl›k, zulmetli.
müdakkik:
inceden inceye dik-
katle araflt›ran.
mütefavit:
birbirinden farkl›.
name-i nurîn:
nurlu, parlak mek-
tup.
nazenin:
ince, nazl›.
nihayetsiz:
sonsuz.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.
nutka gelmek:
konuflmak.
saat-i kübra:
en büyük saat.
safha-i rengin:
güzel, hofl ve
rengârenk sayfalar.
saltanat-› rububiyet:
kâinat›
terbiye ve idare edici olan Al-
lah’›n saltanat›.
sema:
gökyüzü.
seyran:
gezme.
suret:
biçim, görünüfl.
fleair:
dinin alâmetleri, iflaret-
leri; Müslümanlara ait kural-
lar, esaslar.
tahrir:
yazma.
takrir:
anlatma.
tasvir:
bir fleyi çeflitli ifade
tarzlar›yla anlatma.
tebessüm:
gülümseme.
temafla:
bak›p seyretme.
tevhit:
Allah’›n birli¤i.
ulûhiyet:
ilâhl›k, ibadet edil-
meye lây›k olan tek ma’bud
bütün varl›klar› yaratan Al-
lah’t›r, diye ifade edilebilir
gerçek.
vahdet:
birlik.
vücub-u Sâni:
her fleyi sanat-
l› yaratan Cenab-› Hakk›n vü-
cudunun zarurî olmas›.
zemin:
yeryüzü.
zîfluur:
fluurlu, bilinç sahibi.
982 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,972,973,974,975,976,977,978,979,980,981 983,984,985,986,987,988,989,990,991,992,...1482
Powered by FlippingBook