Sözler - page 974

Sonra, o müddei, kalbinden der ki: “Y›ld›zlar çok ka-
labal›kt›rlar. Hem da¤›n›k, karma kar›fl›k görünüyorlar.
Belki onlar›n içinde, müvekkillerim nam›na bir fley kaza-
n›r›m” der, onlar›n içine girer. Onlara esbap nam›na, fle-
rikleri hesab›na ve tu¤yan etmifl felsefe lisan›yla, nücum-
perest olan Sabiiyyunlar›n dedikleri gibi der ki:
“Sizler, pek çok da¤›n›k oldu¤unuzdan, ayr› ayr› hâ-
kimlerin taht-› hükmünde bulunuyorsunuz.”
O vakit, y›ld›zlar nam›na bir y›ld›z der ki:
“Ne kadar sersem, ak›ls›z ve ahmak ve gözsüzsün ki,
bizim yüzümüzdeki sikke-i vahdeti ve turra-i ehadiyeti
görmüyorsun, anlam›yorsun. Ve bizim nizamat-› âliyemi-
zi ve kavanin-i ubudiyetimizi bilmiyorsun. Bizi intizams›z
zannediyorsun.
“Bizler öyle bir Zat›n sanat›y›z ve hizmetkârlar›y›z ki,
bizim denizimiz olan semavat› ve fleceremiz olan kâinat›
ve mesiregâh›m›z olan nihayetsiz feza-i âlemi kabza-i ta-
sarrufunda tutan bir Vahid-i Ehad’dir. Bizler, donanma
elektrik lâmbalar› gibi, Onun kemal-i rububiyetini göste-
ren nuranî flahitleriz ve saltanat-› rububiyetini ilân eden
›fl›kl› bürhanlar›z. Her bir taifemiz, Onun daire-i saltana-
t›nda, ulvî, süflî, dünyevî, berzahî, uhrevî menzillerde
haflmet-i saltanat›n› gösteren ve ziya veren nuranî hiz-
metkârlar›z.
“Evet, her birimiz kudret-i Vahid-i Ehad’in birer mu’ci-
zesi ve flecere-i hilkatin birer muntazam meyvesi ve vah-
daniyetin birer münevver bürhan› ve melâikelerin birer
ahmak:
ak›ls›z.
berzahî:
kabir hayat›yla ilgili.
bürhan:
delil, hüccet, ispat arac›.
daire-i saltanat:
sultanl›k dairesi.
dünyevî:
dünyaya ait.
esbap:
sebepler.
felsefe:
madde ve hayat› bafllan-
g›ç ve gaye bak›m›ndan incele-
yen ilim.
feza-i âlem:
gökyüzü, uzay.
hâkim:
her fleyi hükmü alt›nda
tutan.
haflmet-i saltanat:
sultanl›¤›n
haflmeti, ihtiflam›.
hizmetkâr:
hizmetçi.
intizam:
düzgünlük, nizam, ölçü-
lü.
kabza-i tasarruf:
tasarrufu alt›n-
da olma, yönetim eli.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kavanin-i ubudiyet:
kulluk esas-
lar›.
kemal-i rububiyet:
Cenab-› Al-
lah’›n mahlûkunu terbiye edip
besleme ve gözeticili¤inin mü-
kemmelli¤i.
kudret-i Vahid-i Ehad:
tek olan
efli ve benzeri olmayan Allah’›n
kudreti.
lisan:
dil.
melâike:
melekler.
menzil:
yer.
mesiregâh:
seyir yeri.
mu’cize:
benzerini yapmakta in-
sanlar›n âciz kald›¤› fley.
muntazam:
nizaml›, düzgün.
müddei:
iddia sahibi, davac›.
münevver:
nurlanm›fl, parlak.
müvekkil:
vekâlet veren.
nam:
ad, ünvan.
nihayetsiz:
sonsuz.
nizamat-› âliye:
yüksek ve
mükemmel nizam.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›.
nücumperest:
y›ld›zlara ta-
pan.
Sabiiyyun:
y›ld›za tapan sap-
k›nlar.
saltanat-› rububiyet:
kâinat›
terbiye ve idare edici olan Al-
lah’›n saltanat›.
semavat:
semalar, gökler.
sersem:
aptal, dengesiz.
sikke-i vahdet:
birlik mührü.
süflî:
afla¤›, baya¤›.
flecere:
a¤aç.
flecere-i hilkat:
yarat›l›fl a¤a-
c›.
flerik:
ortak.
taht-› hüküm:
hüküm ve ida-
re alt›nda.
taife:
tak›m, güruh.
tu¤yan:
azg›nl›k.
turra-i ehadiyet:
ehadiyet
turras›, Allah’›n teklik damga-
s›.
uhrevî:
ahirete ait.
ulvî:
yüksek, yüce.
vahdaniyet:
Allah’›n birli¤i ve
varl›¤›.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve bir-
li¤i her bir fleyde tecelli eden
Allah.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
ziya:
›fl›k.
974 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,964,965,966,967,968,969,970,971,972,973 975,976,977,978,979,980,981,982,983,984,...1482
Powered by FlippingBook