Sonra, o müddei, kalbinden der ki: Yldzlar çok ka-
labalktrlar. Hem da¤nk, karma karflk görünüyorlar.
Belki onlarn içinde, müvekkillerim namna bir fley kaza-
nrm der, onlarn içine girer. Onlara esbap namna, fle-
rikleri hesabna ve tu¤yan etmifl felsefe lisanyla, nücum-
perest olan Sabiiyyunlarn dedikleri gibi der ki:
Sizler, pek çok da¤nk oldu¤unuzdan, ayr ayr hâ-
kimlerin taht- hükmünde bulunuyorsunuz.
O vakit, yldzlar namna bir yldz der ki:
Ne kadar sersem, aklsz ve ahmak ve gözsüzsün ki,
bizim yüzümüzdeki sikke-i vahdeti ve turra-i ehadiyeti
görmüyorsun, anlamyorsun. Ve bizim nizamat- âliyemi-
zi ve kavanin-i ubudiyetimizi bilmiyorsun. Bizi intizamsz
zannediyorsun.
Bizler öyle bir Zatn sanatyz ve hizmetkârlaryz ki,
bizim denizimiz olan semavat ve fleceremiz olan kâinat
ve mesiregâhmz olan nihayetsiz feza-i âlemi kabza-i ta-
sarrufunda tutan bir Vahid-i Ehaddir. Bizler, donanma
elektrik lâmbalar gibi, Onun kemal-i rububiyetini göste-
ren nuranî flahitleriz ve saltanat- rububiyetini ilân eden
flkl bürhanlarz. Her bir taifemiz, Onun daire-i saltana-
tnda, ulvî, süflî, dünyevî, berzahî, uhrevî menzillerde
haflmet-i saltanatn gösteren ve ziya veren nuranî hiz-
metkârlarz.
Evet, her birimiz kudret-i Vahid-i Ehadin birer muci-
zesi ve flecere-i hilkatin birer muntazam meyvesi ve vah-
daniyetin birer münevver bürhan ve melâikelerin birer
ahmak:
aklsz.
berzahî:
kabir hayatyla ilgili.
bürhan:
delil, hüccet, ispat arac.
daire-i saltanat:
sultanlk dairesi.
dünyevî:
dünyaya ait.
esbap:
sebepler.
felsefe:
madde ve hayat bafllan-
gç ve gaye bakmndan incele-
yen ilim.
feza-i âlem:
gökyüzü, uzay.
hâkim:
her fleyi hükmü altnda
tutan.
haflmet-i saltanat:
sultanl¤n
haflmeti, ihtiflam.
hizmetkâr:
hizmetçi.
intizam:
düzgünlük, nizam, ölçü-
lü.
kabza-i tasarruf:
tasarrufu altn-
da olma, yönetim eli.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
kavanin-i ubudiyet:
kulluk esas-
lar.
kemal-i rububiyet:
Cenab- Al-
lahn mahlûkunu terbiye edip
besleme ve gözeticili¤inin mü-
kemmelli¤i.
kudret-i Vahid-i Ehad:
tek olan
efli ve benzeri olmayan Allahn
kudreti.
lisan:
dil.
melâike:
melekler.
menzil:
yer.
mesiregâh:
seyir yeri.
mucize:
benzerini yapmakta in-
sanlarn âciz kald¤ fley.
muntazam:
nizaml, düzgün.
müddei:
iddia sahibi, davac.
münevver:
nurlanmfl, parlak.
müvekkil:
vekâlet veren.
nam:
ad, ünvan.
nihayetsiz:
sonsuz.
nizamat- âliye:
yüksek ve
mükemmel nizam.
nuranî:
nurlu, flkl.
nücumperest:
yldzlara ta-
pan.
Sabiiyyun:
yldza tapan sap-
knlar.
saltanat- rububiyet:
kâinat
terbiye ve idare edici olan Al-
lahn saltanat.
semavat:
semalar, gökler.
sersem:
aptal, dengesiz.
sikke-i vahdet:
birlik mührü.
süflî:
afla¤, baya¤.
flecere:
a¤aç.
flecere-i hilkat:
yaratlfl a¤a-
c.
flerik:
ortak.
taht- hüküm:
hüküm ve ida-
re altnda.
taife:
takm, güruh.
tu¤yan:
azgnlk.
turra-i ehadiyet:
ehadiyet
turras, Allahn teklik damga-
s.
uhrevî:
ahirete ait.
ulvî:
yüksek, yüce.
vahdaniyet:
Allahn birli¤i ve
varl¤.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve bir-
li¤i her bir fleyde tecelli eden
Allah.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
ziya:
flk.
974 | SÖZLER
O
TUZ
KNC
S
ÖZ