Sözler - page 971

hem hilkat-i arzdan tâ harab-› arza kadar, belki ezelden
ebede kadar ulaflacak hikmetli, kudretli iki manevî elin
varsa ve bütün atk›lar›mdaki bütün fertleri icat edecek
kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdit edecek sen-
de bir iktidar ve hikmet varsa, hem bizim modelimiz ve
bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarflaf yapan küre-i ar-
z› elinde tutup mucit olabilirsen, bana rububiyet dava et.
Yoksa, haydi d›flar›ya! Bu yerde yer bulamazs›n.
“Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i
ehadiyet vard›r ki, bütün kâinat kabza-i tasarrufunda ol-
mayan ve bütün eflyay› bütün fluunat›yla birden görme-
yen ve nihayetsiz iflleri beraber yapamayan ve her yerde
hâz›r ve naz›r bulunmayan ve mekândan münezzeh ol-
mayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete malik ol-
mayan, bize sahip olamaz ve müdahale edemez.”
Sonra o müddei gider, “Belki küre-i arz› kand›r›p, ora-
da bir yer bulurum” der. Gider, küre-i arza,
(HAfi‹YE)
yine
esbap nam›na ve tabiat lisan›yla der ki: “Böyle serseri
gezdi¤inden, sahipsiz oldu¤unu gösteriyorsun. Öyle ise
sen benim olabilirsin.”
SÖZLER | 971
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
iktidar:
güç, kuvvet.
ilim:
bilgi, marifet.
kabza-i tasarruf:
tasarrufu alt›n-
da olma, yönetimin güçlü eli.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kudret:
kuvvet iktidar.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
küreyvat-› hamra:
alyuvarlar.
lisan:
dil.
ma¤lûp etme:
yenme.
malik:
sahip.
manevî:
maddî olmayan.
mekân:
yer.
mucit:
icat eden, meydana geti-
ren.
müdahale:
kar›flma.
müddei:
iddia sahibi, davac›.
münezzeh:
uzak, berî.
nam:
ad, isim.
naz›r:
gözeten.
nev-i insan:
insan nev’i, insan tü-
rü.
nihayetsiz:
sonsuz.
peçe:
yüz örtüsü.
rububiyet:
rabl›k; Allah’›n her bir
varl›¤a muhtaç oldu¤u fleyleri
vermesi, onlar› terbiye edip idare
ve hâkimiyeti alt›nda bulundur-
mas›.
sikke-i vahdet:
birlik mührü.
fluunat:
hâller, ifller, özellikler.
tabiat:
maddî âlem ve içindekiler.
tecdit:
yenilenme.
turra-i ehadiyet:
ehadiyet turra-
s›, tek ve bir olufl mührü; Allah’›n
her bir eserindeki birlik yans›ma-
s›, her bir fleye bir çok isimlerinin
görünüp belirmesi, her varl›kla bi-
re bir ilgilenmesi gerçe¤i..
zapt:
idaresi alt›na alma.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s›.
zîhayat:
hayat sahibi.
arz:
yer, dünya.
beden-i insan:
insan bedeni.
çarflaf:
kad›nlar›n üzerlerine
ald›¤› genifl örtü.
ebed:
sonsuzluk.
elhâs›l:
netice itibar›yla, so-
nuç olarak.
enva:
çeflitler.
esbap:
sebepler.
ezel:
bafllang›c› olmayan geç-
mifl zaman, öncesizlik.
fert:
kifli.
harab-› arz:
dünyan›n y›k›l›fl›.
hafliye:
dipnot.
havale:
gönderme, sevk.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal›,
faydal› ve tam yerli yerinde
olmas›.
hilkat-i arz:
dünyan›n yarat›l-
mas›.
hüceyre:
hücrecik.
icat:
yoktan var etme, yarat-
ma.
HAfi‹YE:
Elhâs›l:
Zerre, o müddeiyi küreyvat-› hamraya havale eder;
küreyvat-› hamra onu hüceyreye, hüceyre dahi beden-i insana, beden-i
insan ise nev-i insana, nev-i insan onu zîhayat enva›ndan dokunan arz›n
gömle¤ine, arz›n gömle¤i dahi küre-i arza, küre-i arz onu günefle, günefl
ise bütün y›ld›zlara havale eder.
Her biri der: “Git, benden yukar›dakini zapt edebilirsen, sonra gel be-
nim zapt›ma çal›fl. E¤er onu ma¤lûp etmezsen, beni ele geçiremezsin.”
Demek, bütün y›ld›zlara sözünü geçiremeyen, bir tek zerreye rububiye-
tini dinletemez.
1...,961,962,963,964,965,966,967,968,969,970 972,973,974,975,976,977,978,979,980,981,...1482
Powered by FlippingBook