Sözler - page 970

“Hem gözün kördür; yüzümdeki mu’cizat-› kudreti,
mahiyetimizdeki havarik-› f›trat› görmüyorsun. E¤er gör-
sen, anlars›n ki, benim Sâniim öyle bir Zatt›r ki, hiçbir
fley Ondan gizlenemez, hiçbir fley Ona nazlan›p a¤›r ge-
lemez. Y›ld›zlar, zerreler kadar Ona kolay gelir. Bir baha-
r› bir çiçek kadar sühuletle icat eder. Koca kâinat›n fih-
ristesini kemal-i intizamla benim mahiyetimde derç eden
bir Zatt›r. Böyle bir Zat›n sanat›na senin gibi camit, âciz
ve kör, sa¤›r, parmak kar›flt›rabilir mi? Öyle ise sus, de-
fol git!” der, onu tart eder.
Sonra, o müddei gider, zeminin yüzüne serilen genifl
haliçeye ve zemine giydirilen gayet müzeyyen ve münak-
kafl gömle¤e esbap nam›na ve tabiat lisan›yla ve felsefe
diliyle der ki: “Sende tasarruf edebilirim ve sana malikim
veya sende hissem var” diye dava eder.
O vakit, o gömlek,
(HAfi‹YE)
o haliçe, hak ve hakikat na-
m›na, lisan-› hikmetle o müddeiye der ki:
“E¤er seneler, karnlar adedince yere giydirilip, sonra
intizam ile ç›kar›l›p geçmifl zaman›n ipine as›lan ve yeni-
den giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde
programlar› ve biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gele-
cek zaman›n fleridine tak›lan ve intizaml› ve hikmetli,
ayr› ayr› nak›fllar› bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri
dokuyacak, icat edecek kudret ve sanat sende varsa,
âciz:
zay›f, güçsüz.
camit:
ruhsuz, cans›z.
cilve-i esma:
Allah’›n isimlerinin
tecellileri, yans›malar›.
daire:
saha, alan.
derç:
koyma, yerlefltirme.
esbap:
sebepler.
felsefe:
madde ve hayat› bafllan-
g›ç ve gaye bak›m›ndan incele-
yen ilim.
fihriste:
içinde bulunanlar› göste-
ren liste.
gayet:
çok, son derece.
hak:
do¤ru.
hakikat:
gerçek.
haliçe:
ince dokunmufl küçük ha-
l›.
hafliye:
dipnot, aç›klay›c› not.
havarik-i f›trat:
yarat›l›fl harika-
lar›.
hayattar:
canl›, yaflayan.
hisse:
pay.
icat:
yoktan yaratma, meydana
getirme.
ihtizaz:
titreflim, sars›nt›, flevk ile
hareket.
intizam:
düzgünlük, düzen.
kader:
Cenab-› Hakk›n meydana
gelecek hâdiseleri olmadan önce
takdir etmesi, plânlamas›.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
karn:
yüzy›l, as›r.
kemal-i hikmet:
mükemmel hik-
met ve gaye.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kudret:
kuvvet, iktidar.
lisan:
dil.
lisan-› hikmet:
yarat›l›fl gayesine
uygun bir dil ile.
mahiyet:
nitelik, bir fleyin iç yü-
zü.
malik:
sahip.
mu’cizat-i kudret:
kudret mu’ci-
zeleri, ‹lâhî gücün harikalar›.
muhtelif:
çeflitli.
müddei:
iddia sahibi, davac›.
münakkafl:
nak›fll›, ifllemeli.
müzeyyen:
ziynetlendirilmifl,
süslenmifl.
nak›fl:
süs.
nessaç:
dokumac›.
Sâni:
her fleyi sanatl› olarak
yaratan Allah.
sühulet:
kolayl›k.
tabiat:
maddî âlem ve içinde-
kiler.
tart etmek:
kovmak, uzak-
laflt›rmak.
tasarruf:
yönetme, kullan›m
hakk›.
tayin olunan:
belirlenen.
tebeddül:
baflkalaflma, de¤ifl-
me.
vakit:
zaman.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
maddenin en küçük
parças›.
970 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Fakat flu haliçe hem hayattard›r, hem intizaml› bir ihtizazdad›r.
Her vakit, nak›fllar› kemal-i hikmet ve intizam ile tebeddül eder—tâ ki,
Nessac›n›n muhtelif cilve-i esmas›n› ayr› ayr› göstersin.
1...,960,961,962,963,964,965,966,967,968,969 971,972,973,974,975,976,977,978,979,980,...1482
Powered by FlippingBook