O vakit, küre-i arz, hak namna ve hakikat diliyle, gök
gürültüsü gibi bir seda ile ona der ki:
Halt etme! Ben nasl serseri, sahipsiz olabilirim? Be-
nim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktay,
bir ipi intizamsz bulmufl musun ve hikmetsiz ve sanatsz
görmüfl müsün ki, bana sahipsiz, serseri dersin? E¤er
hareket-i seneviyem ile takriben yirmi befl bin senelik
(HA-
fiYE)
bir mesafede, bir senede gezdi¤im ve kemal-i mizan
ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördü¤üm daire-i azîmeye
hakikî malik olabilirsen; ve kardefllerim ve benim gibi va-
zifedar olan on seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere
ve bizim imammz ve biz onunla ba¤l ve cazibe-i rah-
metle ona takl oldu¤umuz günefli icat edip yerlefltirecek
ve sapan tafl gibi beni ve seyyarat yldzlar ona ba¤laya-
cak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam
edecek bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende
varsa, bana rububiyet dava et. Yoksa, haydi Cehennem
ol, git! Benim iflim var; vazifeme gidiyorum.
Hem bizlerdeki haflmetli intizamat ve dehfletli hare-
kât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamz öyle
bir Zattr ki, bütün mevcudat, zerrelerden yldzlara ve
günefllere kadar emirber nefer hükmünde Ona mutî ve
musahhardrlar. Bir a¤ac meyveleriyle tanzim ve tezyin
etti¤i gibi, kolayca günefli seyyaratla tanzim eder bir Ha-
kîm-i Zülcelâl ve Hâkim-i Mutlaktr.
cazibe-i rahmet:
rahmet cazibe-
si, lâhî merhametin çekicili¤i.
daire:
alan, saha.
daire-i azîm:
genifl ve büyük da-
ire.
dehfletli:
korkutucu.
emirber:
emir eri.
hak:
do¤ru.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
Hâkim-i Mutlak:
hiçbir flekilde
hâkimiyetine snr konmayan
tam hüküm sahibi Allah.
Hakîm-i Zülcelâl:
her fleyi gaye
ve faydalar gözeterek yaratan
sonsuz celâl sahibi Allah.
halt:
münasebetsiz söz söyleme,
karfltrma.
harekât:
hareketler.
hareket-i seneviye:
yllk hare-
ket.
hafliye:
dipnot.
haflmet:
ihtiflam, heybet, gör-
kem.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal, faydal ve
tam yerli yerinde olmas.
hükmünde:
yerinde, de¤erinde.
icat:
yoktan var etme, ibda.
imam:
kendisine uyulan delil, ön-
de ve ileride olan, günefl.
intizam:
düzgünlük, nizam.
intizamat:
tertipler, düzenleme-
ler.
intizamat:
tertipler, düzenler.
istihdam:
hizmet ettirme.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i mizan:
tam, mükemmel
ölçü.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
malik:
sahip.
mesafe:
yol, uzaklk.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
musahhar:
emir altna giren.
mutî:
itaat eden.
nefer:
er, rütbesiz asker.
nihayetsiz:
sonsuz.
nsf- kutr:
yarçap.
rububiyet:
rablk; Allahn her
bir varl¤a muhtaç oldu¤u
fleyleri vermesi, onlar terbiye
edip idare ve hâkimiyeti al-
tnda bulundurmas.
seda:
ses.
seyyarat:
gezegenler.
seyyare:
gezegen, yldz.
takriben:
yaklaflk olarak.
tanzim:
düzenleme.
teshirat:
itaat ettirmeler.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
vazife:
görev.
vazifedar:
vazifeli.
vazife-i hizmet:
hizmet göre-
vi.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
zerre:
maddenin en küçük
parças.
972 | SÖZLER
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
HAfiYE:
Bir dairenin takriben nsf- kutru yüz seksen milyon kilometre
olsa, o dairekendisitakriben yirmi befl bin senelik mesafe olur.