Sözler - page 972

O vakit, küre-i arz, hak nam›na ve hakikat diliyle, gök
gürültüsü gibi bir seda ile ona der ki:
“Halt etme! Ben nas›l serseri, sahipsiz olabilirim? Be-
nim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktay›,
bir ipi intizams›z bulmufl musun ve hikmetsiz ve sanats›z
görmüfl müsün ki, bana sahipsiz, serseri dersin? E¤er
hareket-i seneviyem ile takriben yirmi befl bin senelik
(HA-
fi‹YE)
bir mesafede, bir senede gezdi¤im ve kemal-i mizan
ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördü¤üm daire-i azîmeye
hakikî malik olabilirsen; ve kardefllerim ve benim gibi va-
zifedar olan on seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere
ve bizim imam›m›z ve biz onunla ba¤l› ve cazibe-i rah-
metle ona tak›l› oldu¤umuz günefli icat edip yerlefltirecek
ve sapan tafl› gibi beni ve seyyarat y›ld›zlar› ona ba¤laya-
cak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam
edecek bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende
varsa, bana rububiyet dava et. Yoksa, haydi Cehennem
ol, git! Benim iflim var; vazifeme gidiyorum.
“Hem bizlerdeki haflmetli intizamat ve dehfletli hare-
kât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustam›z öyle
bir Zatt›r ki, bütün mevcudat, zerrelerden y›ld›zlara ve
günefllere kadar emirber nefer hükmünde Ona mutî ve
musahhard›rlar. Bir a¤ac› meyveleriyle tanzim ve tezyin
etti¤i gibi, kolayca günefli seyyaratla tanzim eder bir Ha-
kîm-i Zülcelâl ve Hâkim-i Mutlak’t›r.”
cazibe-i rahmet:
rahmet cazibe-
si, ‹lâhî merhametin çekicili¤i.
daire:
alan, saha.
daire-i azîm:
genifl ve büyük da-
ire.
dehfletli:
korkutucu.
emirber:
emir eri.
hak:
do¤ru.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
Hâkim-i Mutlak:
hiçbir flekilde
hâkimiyetine s›n›r konmayan
tam hüküm sahibi Allah.
Hakîm-i Zülcelâl:
her fleyi gaye
ve faydalar gözeterek yaratan
sonsuz celâl sahibi Allah.
halt:
münasebetsiz söz söyleme,
kar›flt›rma.
harekât:
hareketler.
hareket-i seneviye:
y›ll›k hare-
ket.
hafliye:
dipnot.
haflmet:
ihtiflam, heybet, gör-
kem.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal›, faydal› ve
tam yerli yerinde olmas›.
hükmünde:
yerinde, de¤erinde.
icat:
yoktan var etme, ibda.
imam:
kendisine uyulan delil, ön-
de ve ileride olan, günefl.
intizam:
düzgünlük, nizam.
intizamat:
tertipler, düzenleme-
ler.
intizamat:
tertipler, düzenler.
istihdam:
hizmet ettirme.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i mizan:
tam, mükemmel
ölçü.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
malik:
sahip.
mesafe:
yol, uzakl›k.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
musahhar:
emir alt›na giren.
mutî:
itaat eden.
nefer:
er, rütbesiz asker.
nihayetsiz:
sonsuz.
n›sf-› kutr:
yarݍap.
rububiyet:
rabl›k; Allah’›n her
bir varl›¤a muhtaç oldu¤u
fleyleri vermesi, onlar› terbiye
edip idare ve hâkimiyeti al-
t›nda bulundurmas›.
seda:
ses.
seyyarat:
gezegenler.
seyyare:
gezegen, y›ld›z.
takriben:
yaklafl›k olarak.
tanzim:
düzenleme.
teshirat:
itaat ettirmeler.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
vazife:
görev.
vazifedar:
vazifeli.
vazife-i hizmet:
hizmet göre-
vi.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
zerre:
maddenin en küçük
parças›.
972 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Bir dairenin takriben n›sf-› kutru yüz seksen milyon kilometre
olsa, o daire—kendisi—takriben yirmi befl bin senelik mesafe olur.
1...,962,963,964,965,966,967,968,969,970,971 973,974,975,976,977,978,979,980,981,982,...1482
Powered by FlippingBook