“Ey ehl-i tevhit! Siz diyorsunuz ki:
“
1
o
ón
ª° s
üdG *n
G @ l
ón
Mn
G *G n
ƒo
g r
?o
b
‘
Hâl›k-› Âlem birdir,
Ehad’dir, Samed’dir. Hem her fleyin hâl›k› Odur. Ehadi-
yet-i Zatiyesiyle beraber do¤rudan do¤ruya her fleyin diz-
gini Onun elinde, her fleyin anahtar› kabzas›nda, her fle-
yin nâsiyesini tutuyor; bir ifl bir ifle mâni olmuyor. Bütün
eflyada, bütün ahvaliyle bir anda tasarruf edebilir.’
Böyle
acip bir hakikate nas›l inan›labilir? Müflahhas bir tek zat,
nihayetsiz yerlerde, nihayetsiz iflleri külfetsiz yapabilir
mi?”
El c e va p :
fiu suale, gayet derin ve ince ve gayet yük-
sek ve genifl olan bir s›rr-› Ehadiyet ve Samediyetin be-
yan›yla cevap verilir. Fikr-i befler ise, o s›rra, ancak bir
temsil dürbünüyle ve mesel rasad›yla bakabilir. Cenab-›
Hakk›n zat ve s›fât›nda, misil ve misali yok; fakat, mesel
ve temsil ile bir derece fluunat›na bak›labilir. ‹flte biz de,
temsilât-› maddiye ile o s›rra iflaret edece¤iz.
Birinci Temsil:
fiöyle ki: On Alt›nc› Sözde ispat edil-
di¤i gibi, bir tek zat-› müflahhas, muhtelif âyineler vas›ta-
s›yla külliyet kesb eder; bir cüz’î-yi hakikî iken, fluunat-›
kesireye malik bir küllî hükmüne geçer. Evet, nas›l cis-
manî fleylere cam ve su gibi maddeler âyine olup, cisma-
nî bir tek fley o âyinelerde bir külliyet kesb eder; öyle de,
nuranî fleylere ve ruhaniyata dahi, hava ve esîr ve âlem-i
misalin baz› mevcudat› âyineler hükmünde ve berk ve
hayal sür’atinde birer vas›ta-i seyir ve seyahat suretine
geçerler ki, o nuranîler ve o ruhanîler, hayal sür’atiyle
SÖZLER | 991
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
t›na ait birlik.
ehl-i tevhit:
tevhit ehli.
elcevap:
cevap olarak.
esîr:
kâinattaki bofllu¤u dolduran,
havadan hafif olup ›s› ve ›fl›¤› nak-
leden cevher.
fikr-i befler:
insanlar›n fikri.
gayet:
çok, son derece.
hakikat:
gerçek.
Hâl›k:
yoktan yaratan.
Hâl›k-› Âlem:
âlemin Yarat›c›s›.
hüküm:
de¤er.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kabzas›nda:
tasarrufunda.
kesb:
kazanma.
külfetsiz:
zahmetsiz.
küllî:
bütün.
külliyet:
bütünlük.
malik:
sahip.
mâni:
engel.
mesel:
örnek.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
misal:
örnek, benzer, efl.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
müflahhas:
flah›slaflt›r›lm›fl, cisim-
lendirilmifl, somut.
nâsiye:
çehre, yüz.
nihayetsiz:
sonsuz.
nuranî:
nurlu.
rasat:
gözlem.
ruhanî:
ruha ait, ruhla ilgili.
ruhaniyat:
madde âleminden
baflka âlemler, ruhlar âlemi.
Samed:
her fley kendisine muh-
taç oldu¤u hâlde, kimseye ve hiç-
bir fleye muhtaç olmayan Allah.
samediyet:
her fleyin Allah’a
muhtaç olmas›, Allah’›n hiç bir fle-
ye muhtaç olmamas›.
sual:
soru.
suret:
biçim, görünüfl.
s›fat:
nitelik, vas›f.
s›rr-› Ehadiyet:
Allah’›n her bir
varl›kta görülen birlik tecellisinin
s›rr›.
fluunat:
ifller, nitelikler, emirler,
kas›tlar, istekler.
fluunat-› kesire:
pek çok hâller
ve ifller.
tasarruf:
kullanma, idare etme.
temsil:
benzetme, misal getirme.
temsilât-› maddiye:
maddî ve
müflahhas örnekler.
vas›ta:
arac›l›k.
vas›ta-i seyir:
seyir ve yolculuk
arac›.
zat:
kifli, flah›s.
zat-› müflahhas:
belli bir flah›s.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem-i misal:
görüntüler âle-
mi; dünyadaki ifllerin görün-
tülendi¤i ve gözlendi¤i ruhla-
r›n bulundu¤u âlem.
âyine:
ayna.
berk:
flimflek.
beyan:
anlatma, izah.
Cenab-› Hak:
Allah.
cismanî:
cisimli.
cüz’î-yi hakikî:
gerçek parça-
ya ait.
dizgin:
yönetim, idare.
Ehad:
tek, bir olan Allah.
Ehadiyet-i Zatiye:
Allah’›n za-
1.
‹hlâs Suresi: 1-2.