Hatta her meyvenin kalbi hükmünde olan her bir çe-
kirdek dahi, Vahdetin birer maddî âyinesi olduklar gibi,
zikr-i kalbî-i hafî ile, koca a¤acn zikr-i cehrî suretiyle çek-
ti¤i ve okudu¤u bütün esmay zikreder, okur.
Hem o meyveler, tohumlar, vahdetin âyineleri olduk-
lar gibi, kaderin meflhut iflarat ve kudretin mücessem
rumuzatdr ki; kader onlar ile iflaret eder ve kudret o ke-
limeler ile remzen der:
Nasl ki flu a¤acn kesretli dal ve budaklar bir tek çe-
kirdekten gelmifl ve flu a¤acn sanatkârnn icat ve tasvir-
de vahdetini gösteriyor. Sonra flu a¤aç, dal ve budak sa-
lp tekessür ve intiflar ettikten sonra, bütün hakikatini bir
meyvede toplar, bütün manasn bir çekirdekte derç
eder, onunla Hâlk- Zülcelâlinin halk ve tedbirindeki
hikmetini gösterir. Öyle de, flu flecere-i kâinat, bir men-
ba- vahdetten vücut alr, terbiye görür; ve o kâinatn
meyvesi olan insan, flu kesret-i mevcudat içinde, Vahde-
ti gösterdi¤i gibi, kalbi dahi iman gözüyle kesret içinde
srr- Vahdeti görür.
Hem, o meyveler ve tohumlar hikmet-i Rabbaniyenin
telvihatdr. Hikmet, onlarla ehl-i fluura flöyle ifade ediyor
ve diyor ki:
Nasl flu a¤aca müteveccih küllî nazar, küllî tedbir,
külliyetiyle ve umumiyetiyle bir tek meyveye bakar; çün-
kü o meyve, o a¤aca bir misal-i musa¤¤ardr. Hem o
a¤açtan maksut, odur. Hem o küllî nazar ve umumî ted-
bir, bir meyvenin içinde her bir çekirde¤e dahi nazar
âyine:
ayna.
derç:
toplama.
ehl-i fluur:
fluur sahipleri.
esma:
isimler.
hakikat:
gerçek, esas.
halk:
yaratma.
Hâlk- Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
ve haflmetiyle her fleyi yoktan
yaratan Allah.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal, faydal ve
tam yerli yerinde olmas.
hikmet-i Rabbaniye:
Cenab-
Hakkn terbiye ve idaresinin ga-
yeli ve maksatl oluflu.
hükmünde:
de¤erinde, yerinde
icat:
yoktan var etme, meydana
getirme.
iman:
inanma, itikat.
intiflar:
yaylmak, da¤lmak.
iflarat:
iflaretler.
kader:
Allahn meydana gelecek
hâdiseleri olmadan önce takdir
etmesi, plânlamas.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
kesret:
çokluk.
kesret-i mevcudat:
kalabalk
varlklar.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küllî:
umumî.
külliyet:
bütünlük.
maksut:
gaye.
mana:
anlam.
menba- vahdet:
birlik kayna¤.
meflhut:
görünen.
misal-i musa¤¤ar:
küçültülmüfl
örnek.
mücessem:
cisimlenmifl.
müteveccih:
yönelik.
nazar:
bakfl.
remzen:
iflaretle.
rumuzat:
rumuzlar, iflaretler.
sanatkâr:
sanatla u¤raflan.
suret:
biçim, tarz.
srr- vahdet:
birlik srr.
flecere-i kâinat:
kâinat a¤ac.
tasvir:
bir fleyi çeflitli ifade
tarzlaryla anlatma.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
tekessür:
ço¤almak.
telvihat:
telvihler, açklama-
lar.
terbiye:
yetifltirme, kabiliyet-
lerini gelifltirme.
umum:
bütün.
umumî:
umuma ait.
umumiyet:
genellik.
vahdet:
birlik.
vücut:
var olma, varlk.
zikir:
anma.
zikr-i cehrî:
yüksek sesle ya-
plan zikir.
zikr-i kalbi-i hafî:
kalben ya-
plan gizli zikir.
998 | SÖZLER
O
TUZ
KNC
S
ÖZ