‹kincisi:
Ehadiyet s›rr›yla, perdesiz, do¤rudan do¤ruya,
hususî bir teveccüh ile tasarruftur.
‹flte, ehadiyet s›rr›yla, do¤rudan do¤ruya olan ihsan›
ve icad› ve kibriyas› ise, vesait ve esbab›n mezahiriyle gö-
rünen âsâr-› ihsan›ndan ve icat ve kibriyas›ndan daha bü-
yük, daha güzel, daha yüksektir, demektir. Meselâ, nas›l
bir padiflah›n—fakat velî bir padiflah›n—ki, umum me-
murlar› ve kumandanlar› s›rf bir perde olup, bütün hü-
küm ve icraat onun elinde farz ediyoruz. O padiflah›n ta-
sarrufat ve icraat› iki çeflittir:
Birisi
, umumî bir kanunla, zahirî memurlar›n ve ku-
mandanlar›n suretinde ve makamlar›n kabiliyetine göre
verdi¤i emirler ve gösterdi¤i icraatlard›r.
‹kincisi
, umumî kanunla de¤il ve zahirî memurlar› da
perde yapmayarak, do¤rudan do¤ruya ihsanat-› flahane-
si ve icraat›; daha güzel, daha yüksek denilebilir.
Öyle de, sultan-› ezel ve ebed olan Hâl›k-› Kâinat, çen-
dan vesait ve esbab› icraat›na perde yapm›fl, haflmet-i ru-
bubiyetini göstermifl; fakat, ibad›n›n kalbinde hususî bir
telefon b›rakm›fl ki, esbab› arkada b›rak›p, do¤rudan
do¤ruya Ona teveccüh etmek için, ubudiyet-i hassa ile
mükellef edip,
1
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñr
©n
f n
?És
jp
G
deyiniz diye, kâi-
nattan yüzlerini Kendine çevirir. ‹flte,
4
@ o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
3
@ n
Ú/
ªp
MGs
ôdG o
ºn
Mr
Qn
G
2
@ n
Ú/
?p
dÉn
ÿr
G o
øn
°ùr
Mn
G
maani-
si, flu manaya da bak›yor.
Vekilin ikinci fl›k sualine Befl Remiz ile cevapt›r:
asar-› ihsan:
lütuf ve ihsan nu-
muneleri.
çendan:
gerçi.
ehadiyet:
Allah’›n bir fleyde birli-
¤inin tecelli etmesi.
esbap:
sebepler.
farz:
var sayma, öyle kabul etme.
Hâl›k-› Kâinat:
kâinat›n ve onun
içinde olan her fleyin yarat›c›s›,
Allah.
haflmet-i rububiyet:
rabl›¤›n,
idare ve terbiye edicili¤in haflme-
ti.
hususî:
özel.
hüküm:
karar, emir.
ibad:
kullar.
icat:
yoktan var etme, yaratma.
icraat:
yap›lan, tatbik edilen ifller.
ihsan:
ikram etme, lütuf, ba¤›fl.
ihsanat-› flahane:
padiflah›n ik-
ramlar›, lütuflar›.
kabiliyet:
yetenek iktidar.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kibriya:
azamet, büyüklük.
kumandan:
komutan.
maani:
manalar.
makam:
yer; mevki.
mana:
anlam.
mertebe:
kademe, seviye, basa-
mak.
mezahir:
mazharlar, görünenler.
mükellef:
vazifeli, muvazzaf.
perde:
örtü.
sual:
soru.
Sultan-› Ezel ve Ebed:
bütün za-
manlar ve mekânlar tasarrufu al-
t›nda bulunan Cenab-› Hak.
suret:
flekil
,
biçim, görünüfl.
tasarrufat:
istedi¤i gibi kullanma
yetkisi.
teveccüh:
yönelme.
ubudiyet-i hassa:
samimî kulluk.
umum:
bütün.
umumî:
herkesle alâkal›.
vekil:
baflkas›n›n yerine hareket
eden.
velî:
Allah dostu.
vesait:
vas›talar.
yüce:
üst, yüksek.
zahirî:
görünürde.
1.
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yard›m isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)
2.
En güzel yarat›c›l›k mertebesine sahip olan. (Mü’minun Suresi: 31; Saffat Suresi: 125.)
3.
Merhamet mertebelerinin en yücesinde olan. (A’raf Suresi: 151; Yusuf Suresi: 64, 91; Enbi-
ya Suresi: 83; Mü’minun Suresi: 109, 118.)
4.
Allah en büyüktür, en yücedir.
1006 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ